Bize sadece bir tane soytarı değil, milyonlarca soytarı lazım. Neden mi, çünkü onlara her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var. “Kral çıplak” diyebilen cesur soytarıyı o kadar çok özledik ki…
Öncelikle toplumumuzda yanlış bilinen ve hep kötü anlamda kullanılan soytarı kelimesini açıklamada fayda görüyorum. Soytarının kelime anlamı, sözleriyle ve davranışlarıyla halkı güldürüp eğlendiren kimse anlamına geliyor. Ama onun işi sadece kralını güldürmek değil. Güldürmenin yanında kralına gerçekleri söylemesiyle de çok daha önemli bir işlemi görüyor.
Biraz araştırdığımızda soytarıların şiirden, müzikten, tiyatrodan anladığı ve hatta gök bilimleriyle ilgilendiklerini görüyoruz. Günümüzde soytarı olarak bilenen kişiler ise kendi çıkarlarından başka çıkar gözetmedikleri gibi krallarını da yanlış yönlendiriyorlar.
Geçmişte soytarıların kralına bağlılığı genelde samimiymiş. Herhangi bir çıkarın, makamın peşinde olmadıklarından, kralı kötü akıbetten korumak için duyması gerektiğini düşündükleri gerçeği söylemekten çekinmezlermiş. Osmanlı’da ise saraylarda ilk soytarı bulundurmayı Yıldırım Bayezid başlatmış. Günümüz TV dizilerinde gördüğümüz üzere tarihin bize yanlış gösterilmesinin yanında soytarı rolünü de şaklabanlara oynattırıyorlar.
***
Geçmişte padişahların yanında sadece soytarılar yoktu, şaklaban ve şakşakçılar da vardı. O kişiler günümüzde de hala bir asalak gibi her köşe başlarını tutmuş sinek avına devam ediyorlar. Ama o güzelim soytarılarımız tarihe karıştı. “Kral çıplak” diye kimse söyleyemez oldu. Şaklaban ve şakşakçılar bir yöneticinin ve toplumun kanser hücreleri gibidir. Yedikleriyle hızla büyüyüp yayılırken, kişiyi ve toplumu tükenişe sürüklerler.
Günümüzde bazı şaklabanların krallarından daha fazla yetki sahibi olduğunu görüyoruz. Hani hep kullandığımız bir deyim vardır ya “Kraldan çok kralcılar var.” diye! Aslında onlar kralcı değil, birer şaklabandırlar. Kendi emelleri için yapmadıkları eylem kalmaz. Bunu yaparken ise vampir gibi karanlıkta kalmayı, kralının gölgesine sığınmayı tercih ederler. Hep kralına duymak istediğini söyleyip görmek istediğini ise pembe tablolar içerisinde sunuyor. Kralının gerçeklerden hiçbir zaman haberi olmuyor. Ya da hep yalanı duyduğu için gerçeklerde kendisine yalan geliyor.
Bizlerde bu şaklabanlara öyle çok alıştık ki; bir an olsun onları yanımızdan ayırmıyoruz. Birilerinin bizleri hep pohpohlaması istiyoruz. Çünkü gerçeği duymaya hazır değiliz. Gerçekleri söyleyen kişilerden ise süratle uzaklaşıyoruz. Eleştiriye, aykırı bir söze tahammülümüz yok! Bu yüzdendir ki şaklabanlar, soytarılardan çok daha fazla prim yapıyor. Ve şaklabana güzel mevkiler verilirken soytarıya ise canın çıksın deniliyor!