Ölü diriltme deneyleri!
Ölü diriltme deneyleri!
İlk olarak ölü diriltme deneyleri 1940 lı yıllarda Sovyet bilim adamları tarafından yapılmıştır. Köpekler üzerinden yapılan deneyler şöyle uygulanmaktadır.
İlk olarak ölü diriltme deneyleri 1940 lı yıllarda Sovyet bilim adamları tarafından yapılmıştır. Köpekler üzerinden yapılan deneyler şöyle uygulanmaktadır.
İlk önce köpeğe pıhtılaşmayı önleyen bir tuzlu karışım enjekte edilmiştir. Ardından köpek nefessiz bırakılara ölmesi beklenmiştir. Köpeğin ölümü gerçekleştikten 10 dakika sonra, dolaşım ve solunum sistemi makineye bağlanarak suni kan dolaşımı ve soluk sistemi uygulanmaya başlamıştır. Köpeğe adrenalin uygulanarak kalbin ve ciğerlerin tekrar tepki vermesi beklenmiştir. Düzensiz kalp ve solukların ardından köpek gözlerini açmış ve tekrar hayata döndürülmüştür. Hayata döndürdükleri deneklerin çoğunda beyinsel faaliyet bozuklukları ya da körlük gibi durumlar tespit edilmiştir. Rusların bir başka deneyi ise başı gövdesinden ayrılan bir köpeğin yaşayıp yaşayamayacağı olmuştur. Başı gövdeden ayrılarak, yine suni kan dolaşımı ve soluk devri sağlayacak mekanizma monte edilmiştir. Makinenin çalışmasıyla birlikte beyne giden oksijen akışı sağlanarak köpeğin uyarılara tepki verdiği gözlemlenmiştir. Dokunma, ses ve yalama reflekslerini gerçekleştiren hayvanın birkaç saat yaşaması sağlanmış fakat sonra sistem çökmüştür.
Arizona Üniversitesi’nden Dr. Peter Rhee “Kalp ve beyin fonksiyonları durmuşsa, soluk alıp verme olmuyorsa ölmüşsünüzdür. Geliştirdiğimiz teknikle sizi hayata geri döndürebiliyoruz.” Açıklamasıyla 2014 yılında gündeme bomba gibi düşmüştür. Geliştirdikleri yeni bir teknik sayesinde öldü teşhisi konmuş kişileri tekrar hayata döndürebildiklerini ve hayvanlar üzerinde uygulanan deneylerin başarılı olduğunu belirtmiştir.
Uygulanan teknik aslında Sovyet dönemindeki yöntemleri temel alıyor. Yeni yöntem onların yapamadığı hücrelerin ve dokuların bir süre oksijensiz kalması ve hasar alması olayını ortadan kaldırmak ile başlıyor. Ölüm teşhisinin ardından uygulama vücudun hemen soğutulması sonucu metabolizma hızının yavaşlatılması esasına dayanıyor. Metabolizma yavaşlatılarak oksijensiz kanın vücutta dolaşması engelleniyor ve hemen kan vücuttan dışarı çekiliyor. Yerine pıhtılaşma önleyici özel bir serum enjekte ediliyor. Bu süreç dahilinde cerrahi müdahale yapılacaksa onlar hallediliyor ve kan tekrar vücuda veriliyor.
Uygulamanın kobay domuz ve fareler üzerinde uygulandığı ve başarı oranının %90 olduğu ifade ediliyor. Dr. Rhee, gerekli izinlerin alındıktan sonra yöntemin insan üzerinde de başarıyla uygulanabileceği konusunda iddialı. Tabi bunun için ilk ve en önemli kıstasın hastanın ölümünün ardından geçen süre olduğunu belirtiliyor. Ölüm gerçekleştikten 2 saat sonra bu yöntemin hiçbir işe yaramayacağını belirten Rhee, ne kadar hızlı müdahale edilirse o kadar yüksek oranda başarı şansı olduğunu ekliyor.
Dr. Rhee, yöntemin uygulama alanını ise şöyle tanımlıyor. Silahlı ya da bıçaklı yaralanmaların sonucunda gelen hastalarda yöntemin uygulanmasını şöyle anlatıyor. Hasta geldiğinde ölmek üzereyse ya da kalbi durmuş ise hemen uygulamanın başlatılabileceğiniz ve vücudun soğutularak hasarın önlenebileceğini belirtiyor. Soğutma işlemi ve kan dışarı alındığında doktorların kurşun ya da bıçak yarasına daha rahat müdahale edebildiğini ve bu sürenin doktorlara fazladan 15-20 dakika kazandırdığının altını çizen Rhee, aynı zamanda diğer organlara gelecek zararların ve oksijensizlikten kaynaklı hasarların da önüne geçilebileceğini ekliyor.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.