Turistlerin Gözünden Kahramanmaraş!
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
17.08.2017 - 10:10, Güncelleme:
30.06.2021 - 18:34
Turistlerin Gözünden Kahramanmaraş!
Yabancı turistler Kahramanmaraş için ne dedi? İşte kendingez.com haber sitesinde yayınlanan Kahramanmaraş gezi yazısı.
Kahramanmaraş dediğimizde akla ilk gelen dondurma oluyor değil mi? Evet dediğinizi duyar gibiyim. Maraş’a gitmeden önce ben de sizinle aynı fikirde ve ön yargıdaydım, buyurun birlikte gezelim. Bakalım, Maraş’ı yapan Dondurma mı? Yoksa Dondurmayı yapan Maraş mı?
Erken saatte çıkıyoruz otelden. Öyle ya, “Erken kalkan yol alır” demişler. İlk durağımız Sarı Gül Tarhana. Tarhana nasıl yapılır, hangi aşamalardan geçer görüp öğreneceğiz. Bizim bildiğimizden farklı bir tarhana, dilerseniz çorba yapıyorsunuz, dilerseniz eğlencelik cips olarak tüketiyorsunuz. Tamamen doğal malzemelerle yapılıyor. Buğday, kekik, yoğurt karıştırılıyor ve güneşte kurutularak imalat tamamlanıyor. Geleneksel yöntem ile yapılan tarhananın serüvenine şahitlik edip, tarhananın her halinden nasipleniyoruz. Güzel ikramları arkamızda bırakıp, vedalaştıktan sonra günün ikinci durağı Germenicia Antik Kentine yol alıyoruz.
Aracımız, bir iki katlı evlerin oluşturduğu mahalle aralarından geçerek, top oynayan az sayıda kızlı erkekli çocukların bulunduğu dar sokakta duruyor. Oyunu bozulan çocukların, meraklı bakışları içinde iniyoruz araçtan. Mahallenin sessizliğini bozan balyoz seslerine doğru yaklaşıyoruz, birkaç işçi bir binayı balyozlarla yıkıyorlar, hızlıca geçiyoruz yıkılan binanın önünden ve mozaikleri göreceğimiz binanın önüne geliyoruz. Kazı çalışmaları devam ediyor ve alana girmek yasak. Biz özel bir izinle ortaya çıkarılan eseri görme şansına erişeceğiz.
Dulkadiroğlu ilçesinin, Namık Kemal mahallesinde yapılan kaçak bir kazı çalışmasıyla ortaya çıkıyor kayıp antik kent Germenicia. Tescil ve kamulaştırma ile birlikte kazılar başlıyor. Tamamıyla evlerin altında bulunan antik kent için kamulaştırma çalışmalarının halen devam ettiğini öğreniyoruz. İl Turizm Müdürü Seyithan Bey’in verdiği bilgilere göre, kazı çalışmaları tamamlandıktan sonra eserler yerinde sergilenecek ve Roma İmparatoru Kaligula’nın babası Germenicia’nın ismini taşıyan Antik Kent Dünya’nın en büyük Arkeo Parkı olacak. Bunu hayal etmek bile gerçekten heyecan verici.
Seyithan Bey’in bizzat gezdirdiği ve anlattığı mozaikler için, eşini ve benzerini daha önce görmediğimi, görenlerde de büyük hayranlık uyandıracağını söyleyebilirim. MS 4. ve 5. yy ait Roma’lı aristokların villalarının zemini olan mozaikler Hatay, Gaziantep ve Urfa’da gördüklerimden çok daha küçük parçalarla yapılmış, farklı figürlere sahip ve muazzam güzellikte. Dünya mirası olan bu eserlerin, Dünya’ya Türkiye’ye kazandırılması için gösterilen çaba ve özverinin hakkı ödenmez. Arkeo Parkın açılacağı günü görmek de bu gözlere kısmet olur umarım.
Vakit kaybetmeden Kahramanmaraş Arkeoloji Müzesine gidiyoruz. Müzede, Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik, Tunç, Demir, Grek, Roma ve Bizans Dönemlerine ait çok sayıda eseri görebilirsiniz. Müzenin yıldızı ise, 1975 yılında Gavur Gölünün bataklığında yapılan çalışmada bulunan ve 3500 yıl sonra adeta ayaklanan Maraş Fili. Özel salonda sergilenen fil, görenleri hayrete düşürecek büyüklük ve ihtişamda, kendisini ziyaret edenlere karşılığını veriyor.
Gördüklerimin ve duyduklarımın etkisinde, hayal dünyasında çıktığım yolculuktan, karnımın gurultusuyla geri dönüyorum. Soluğu, Çamlıca Restoranda alıyoruz. Vali Yardımcısı Sn. Nurettin DAYAN ve Belediye Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Sn. Mehmet Fetih YANARDAĞ’ın katılımıyla, yemeğimizi yiyip günün ikinci kısmına hazırlanıyoruz.
Kahramanmaraş, ahşap oymacılıkta mihrap, minber, kürsü, camii kapısı, türbe, sandık, sandalye, sehpa, imalatıyla Türkiye’de lider durumda. Bizde otuz yıldır ağaçlara şekil veren oyma ustası Halil Maraşlıoğlu’nu atölyesinde ziyaret ediyoruz. Osmanlı’nın ahşap işçiliğindeki ustalığından ilham aldığını söyleyen ustanın, oyma ve Kündekari tekniği ile yaptığı eserlerini hayranlıkla izleyip, bu anları fotoğraf makinemize hapsettikten sonra vedalaşıyoruz ustayla.
Gezimize, Kale ile devam ediyoruz. Aracımız bizi kaleye bırakıyor. Çıktığım burçtan, kalenin panoramik Maraş manzarasını seyre dalıyorum, Sütçü İmam’ı arıyor gözlerim baktığım manzarada. Sonra sesine kulak veriyorum Maraş’ın, Davulcu Halil Ağa’yı duyar mıyım? Kim bilir.
Arkadaşlar sesleniyor! “Minyatür Kurtuluş Müzesi ne gireceğiz”. 23 Şubat 1919’da başlayan Fransız işgalinden, 12 Şubat 1920’de kurtuluşun kazanılmasına kadar geçen mücadele döneminde yaşanan, 18 önemli olay minyatürlerle bu müzede anlatılmış. Aradığım Sütçü İmam, duymaya çalıştığım Davulcu Halil Ağa tamda yanı başımda, Kurtuluş Müzesindeymiş meğer. Rehber anlatırken, duymakla görmekle kalmıyorum olayları yaşıyorum adeta. Maraş’ta başlayan hikâye, Kahramanmaraş’ta bir destanla sona eriyor.
Kaleden yokuş aşağı inen yoldan bırakıyoruz kendimizi, merkeze inip 700 yıldır Maraş’ın ticaret merkezi olan çarşıyı gezeceğiz. İç içe geçmiş yapıdaki çarşı ilk olarak, Dulkadiroğulları döneminde yapılmış, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki ekleme ve tadilatlarla genişleyerek günümüze gelmiş. Çarşıda, ilk durağımız bir çarıkçı. Semerciler Çarşısında bulunan, Çarıkçı Hüseyin Koparan’ın Maraş’tan Hollywood’a uzanan bir hikâyesi var. Gişe rekorları kıran, Büyük İskender, Harry Potter ve Truva filmlerinin çarıklarını üretmiş. Colin Farrell, Anthony Hopkins, Brad Pitt gibi Dünyaca ünlülere çarık giydirmiş J Deden başlayan hikâyesini ilk ağızdan, kendisinden dinledik.
Çarşıyı etraflıca gezip, akşamı ediyoruz. Yemek için Maraş Kültür Evi Kocabaş Konağı nda bizim için yer ayrılmış. Tarihi Maraş evlerinden olan konak, kamulaştırılarak 2012 yılından itibaren restoran olarak hizmet vermeye başlamış. Biz de canlı fasıl eşliğinde, birbirinden lezzetli yöresel Maraş yemeklerini tadarak günün yorgunluğunu çıkarıyoruz.
Ertesi sabah, erkenden çıkıyoruz yola. Maraş’ta ikinci gün Göksun, Afşin, Elbistan hattında ilerleyerek Başkonuş Yaylasında günü sonlandırıp, geceyi yaylada çadırda geçireceğiz. 2 saatlik bir yolculuğun ardından varıyoruz Göksun ilçesinin, Çardak Köyü’ne.
Göksun ilçesinden daha eski bir yerleşim olan Çardak 18. yüzyılda Rus Çarlığı döneminde artan baskılardan, Osmanlı İmparatorluğuna sığınan Çeçenlerin yerleştirilmesiyle kurulmuş. Elması, elma bahçeleri ile meşhur bu bölgenin, Kafkasya’daki karasal iklime ve coğrafyaya sahip olduğunu öğreniyorum. Aracımız, kadınların işlettiği çok sayıdaki fırınlardan birinin önüne yanaşıyor. Sıcak ekmek kokusu, burnumdan girerek beynime ulaşıyor ve midemi tetikliyor J Fırıncı kadın, ekmeğin su, un ve tuzdan yapıldığını içinde başka hiç bir madde olmadığını söylüyor, “100 yıldır Çardak ekmeği böyle yapılıyor bu coğrafyada” diyor. Çok sayıda sipariş veriyouz, bazımız patatesli, bir kısmımız ıspanaklı istiyor. Gelen giden müşteri de çok, beklemeye koyuluyorum ekmeği, yakında ki köy kahvesine geçip sohbet ediyorum ahaliyle. İçtiğim çay parası almak istemiyor kahveci, misafirimsin diyor. 1-2 değil 10 çay içtik arkadaşlarla. Anadolu insanı işte, biliyor “Misafir rızk ile gelir” Fırına dönüp pişen ekmeklerden nasipleniyorum.
Zira yol uzun, yolcu yolunda gerek.
Ashab-ı Kehf bizi bekler. Direksiyonu Afşin’e çeviriyor kaptanımız Bilal Ağabey. Kestirmeden, birkaç köyün içinden geçerek, 40” da varıyoruz. Rehberimiz Ramazan KIRAÇ Bey, bizi 7 Uyur ile birlikte karşılıyor, bir de köpekleri Kıtmir var tabi. Hıristiyan ve İslam inancının ortak paydası olan 7 uyurlar hadisesinin yurdumuzda, Lice, Tarsus ve Selçuk’ta da yaşandığı rivayet ediliyor. Fakat Afşin’de ki mağara, kutsal kitaplardaki tasvirlere bakıldığında diğerlerine göre gerçeğe daha yakın göstergelerle öne çıkıyor. Öyle ki, 13. asırda Selçuklu Devletinin Maraş valisi Nusreddin Hasan Bey buraya medrese yaptırmıştır. Öncesinde de, Anadolu Hıristiyanları tarafından yapılmış bir kilise bulunmaktaymış. Ramazan Bey’in akıcı anlatımıyla, külliyenin tamamını gezip ziyadesiyle bilgileniyoruz. Ashab-ı Kehf başlı başına bir yazının konusu olacak nitelikte, belki ilerleyen zamanda kaleme almam isabetli olacak.
Cemaat öğle namazı sonrası, yağmur duası için toplanıyorken, biz de toparlanıp koyuluyoruz yola. Elbistan’a varmadan hemen önce öğle yemeği yiyeceğiz. Bu tip gezilerin en sevdiğim tarafı yemek işini benim düşünmüyor oluşum. Her şey organize, bana düşen masaya oturup yemeği yemek J Elbistan’a 11 Km kala Gölpınar Alabalık Tesislerinde öğle yemeği için duruyoruz. Tesis doğa harikası bir yerde konumlanmış ve ziyadesiyle büyük bir mekan. Menüde kiremitte alabalık var. Soğan, biber ve tereyağında kılçıksız pişen balık öyle lezzetli ki bir tane ile yetinmeyip üstüne yarım porsiyon daha yiyorum.
Yemeğimizi yedikten sonra, Ceyhan Nehri’nin doğduğu Pınarbaşı’na geçiyoruz. Buradan doğan Ceyhan Nehri 500 Km’lik yolculuğunda, Çukurova’ya hayat vererek, Adana ilinden İskenderun Körfezine kavuşuyor. Ceyhan Nehrinin doğduğu bölgede oluşan gölet etrafında, belediye tarafından park oluşturulmuş. Bizde Kervansaray Kahvesi tarafından ikram edilen 7 karışımlı Kervansaray Kahvemizi doğa ile iç içe Ceyhan’ın kaynağı gölet üzerinde, gezinti yaptığımız Saltanat Kayığında yudumluyoruz.
Kahve keyfi bitince, yola çıkıp bölgedeki son durağımız Elbistan Ulu Camiye gidiyoruz. Yapım tarihi kesin bilinmese de, tarihçiler tarafından, Ulu Caminin Dulkadirli Hükümdarı Alluddevle Bozkurt Bey’in kardeşi Şehsuvar Bey’in oğlu Ali Bey tarafından yaptırıldığı belirtiliyor. Safevi hükümdarı Şah İsmail’in 1505 yılında Elbistan istilası sırasında yıkılan camiinin yerine Osmanlı mimari üslubuyla yeniden yapılmış.
Ulucami’den ayrılıp, KADAK ile birlikte kamp yapacağımız Başkonuş Yaylası’na doğru yola çıkıyoruz. Vardığımızda, KADAK Başkanı Sait KILIÇSALLAYAN ve ekibi bizi karşılıyor. Çok sayıda öğrenci ve izci grubu yaylada çadırlarını kurmuş kamp ateşini yakmışlar bile. Bizim geceyi geçireceğimiz çadırlarımız da KADAK tarafından kurulmuş. Kamp ateşi etrafında, farklı coğrafyalar üzerine yaptığımız derin sohbetin sonu yerini uykuya bıraktı.
Sabah erken saatte içilen çorbanın ve yapılan kısa yürüyüşün ardından keyifli bir kahvaltı yapıyoruz gezginlerle ve sonra veda ediyoruz yaylaya.
Bugün Maraş’ta son gün benim için. Anıl, Seyhan, Alper ve Bestami ile birlikte döneceğiz. Kalanlar, geziye devam edecekler. Bizim için programın son kısmı Ali Kayası. Virajlı yollardan geçerek zorlu bir araç yolculuğu ile Bulutoğlu Köyü, Ahrazlar Mezrasına varıyoruz. Ali Kayasına buradan birkaç kilometre yürüyerek ulaşacağız. Yeşillikler içindeki patikalardan yürürken, size kayanın hikâyesini anlatayım.
Rivayete göre Hz. Ali Kahramanmaraş-Göksun arasında kalan bir dağda atı Düldül'ün ayaklarını sertçe yere basması sonucunda kayada ayak izi oluşmuş. Kayanın adının bu efsaneden geldiği söyleniyor. Nihayet varıyoruz Ali Kayasına, inanılmaz bir manzara karşılıyor bizi. Yürümenin mükâfatını alıyor, yorgunluğumu unutuyorum. Kayanın üstüne oturup, zümrüt yeşili suya bakarak manzaranın keyfini çıkarıyorum #Maraştazaman ı bitirmenin hüznüyle.
Bu geziyi planlayan ve organize eden Gezginin Ayak İzleri Cüneyt’e, DOĞAKA’ya (Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı) gezi boyunca bizi hiç yalnız bırakmayan, Kahramanmaraş ile ilgili sürekli bilgilendirerek, tüm ihtiyaçlarımızla ilgilenen DOĞAKA’dan sevgili Yusuf KÖLELİ’ye, son olarak gezi boyunca birlikte çok güzel vakit geçirdiğimiz ve eğlendiğimiz gezgin dostlarıma teşekkürler.
Yabancı turistler Kahramanmaraş için ne dedi? İşte kendingez.com haber sitesinde yayınlanan Kahramanmaraş gezi yazısı.
Kahramanmaraş dediğimizde akla ilk gelen dondurma oluyor değil mi? Evet dediğinizi duyar gibiyim. Maraş’a gitmeden önce ben de sizinle aynı fikirde ve ön yargıdaydım, buyurun birlikte gezelim. Bakalım, Maraş’ı yapan Dondurma mı? Yoksa Dondurmayı yapan Maraş mı?
Erken saatte çıkıyoruz otelden. Öyle ya, “Erken kalkan yol alır” demişler. İlk durağımız Sarı Gül Tarhana. Tarhana nasıl yapılır, hangi aşamalardan geçer görüp öğreneceğiz. Bizim bildiğimizden farklı bir tarhana, dilerseniz çorba yapıyorsunuz, dilerseniz eğlencelik cips olarak tüketiyorsunuz. Tamamen doğal malzemelerle yapılıyor. Buğday, kekik, yoğurt karıştırılıyor ve güneşte kurutularak imalat tamamlanıyor. Geleneksel yöntem ile yapılan tarhananın serüvenine şahitlik edip, tarhananın her halinden nasipleniyoruz. Güzel ikramları arkamızda bırakıp, vedalaştıktan sonra günün ikinci durağı Germenicia Antik Kentine yol alıyoruz.
Aracımız, bir iki katlı evlerin oluşturduğu mahalle aralarından geçerek, top oynayan az sayıda kızlı erkekli çocukların bulunduğu dar sokakta duruyor. Oyunu bozulan çocukların, meraklı bakışları içinde iniyoruz araçtan. Mahallenin sessizliğini bozan balyoz seslerine doğru yaklaşıyoruz, birkaç işçi bir binayı balyozlarla yıkıyorlar, hızlıca geçiyoruz yıkılan binanın önünden ve mozaikleri göreceğimiz binanın önüne geliyoruz. Kazı çalışmaları devam ediyor ve alana girmek yasak. Biz özel bir izinle ortaya çıkarılan eseri görme şansına erişeceğiz.
Dulkadiroğlu ilçesinin, Namık Kemal mahallesinde yapılan kaçak bir kazı çalışmasıyla ortaya çıkıyor kayıp antik kent Germenicia. Tescil ve kamulaştırma ile birlikte kazılar başlıyor. Tamamıyla evlerin altında bulunan antik kent için kamulaştırma çalışmalarının halen devam ettiğini öğreniyoruz. İl Turizm Müdürü Seyithan Bey’in verdiği bilgilere göre, kazı çalışmaları tamamlandıktan sonra eserler yerinde sergilenecek ve Roma İmparatoru Kaligula’nın babası Germenicia’nın ismini taşıyan Antik Kent Dünya’nın en büyük Arkeo Parkı olacak. Bunu hayal etmek bile gerçekten heyecan verici.
Seyithan Bey’in bizzat gezdirdiği ve anlattığı mozaikler için, eşini ve benzerini daha önce görmediğimi, görenlerde de büyük hayranlık uyandıracağını söyleyebilirim. MS 4. ve 5. yy ait Roma’lı aristokların villalarının zemini olan mozaikler Hatay, Gaziantep ve Urfa’da gördüklerimden çok daha küçük parçalarla yapılmış, farklı figürlere sahip ve muazzam güzellikte. Dünya mirası olan bu eserlerin, Dünya’ya Türkiye’ye kazandırılması için gösterilen çaba ve özverinin hakkı ödenmez. Arkeo Parkın açılacağı günü görmek de bu gözlere kısmet olur umarım.
Vakit kaybetmeden Kahramanmaraş Arkeoloji Müzesine gidiyoruz. Müzede, Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik, Tunç, Demir, Grek, Roma ve Bizans Dönemlerine ait çok sayıda eseri görebilirsiniz. Müzenin yıldızı ise, 1975 yılında Gavur Gölünün bataklığında yapılan çalışmada bulunan ve 3500 yıl sonra adeta ayaklanan Maraş Fili. Özel salonda sergilenen fil, görenleri hayrete düşürecek büyüklük ve ihtişamda, kendisini ziyaret edenlere karşılığını veriyor.
Gördüklerimin ve duyduklarımın etkisinde, hayal dünyasında çıktığım yolculuktan, karnımın gurultusuyla geri dönüyorum. Soluğu, Çamlıca Restoranda alıyoruz. Vali Yardımcısı Sn. Nurettin DAYAN ve Belediye Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Sn. Mehmet Fetih YANARDAĞ’ın katılımıyla, yemeğimizi yiyip günün ikinci kısmına hazırlanıyoruz.
Kahramanmaraş, ahşap oymacılıkta mihrap, minber, kürsü, camii kapısı, türbe, sandık, sandalye, sehpa, imalatıyla Türkiye’de lider durumda. Bizde otuz yıldır ağaçlara şekil veren oyma ustası Halil Maraşlıoğlu’nu atölyesinde ziyaret ediyoruz. Osmanlı’nın ahşap işçiliğindeki ustalığından ilham aldığını söyleyen ustanın, oyma ve Kündekari tekniği ile yaptığı eserlerini hayranlıkla izleyip, bu anları fotoğraf makinemize hapsettikten sonra vedalaşıyoruz ustayla.
Gezimize, Kale ile devam ediyoruz. Aracımız bizi kaleye bırakıyor. Çıktığım burçtan, kalenin panoramik Maraş manzarasını seyre dalıyorum, Sütçü İmam’ı arıyor gözlerim baktığım manzarada. Sonra sesine kulak veriyorum Maraş’ın, Davulcu Halil Ağa’yı duyar mıyım? Kim bilir.
Arkadaşlar sesleniyor! “Minyatür Kurtuluş Müzesi ne gireceğiz”. 23 Şubat 1919’da başlayan Fransız işgalinden, 12 Şubat 1920’de kurtuluşun kazanılmasına kadar geçen mücadele döneminde yaşanan, 18 önemli olay minyatürlerle bu müzede anlatılmış. Aradığım Sütçü İmam, duymaya çalıştığım Davulcu Halil Ağa tamda yanı başımda, Kurtuluş Müzesindeymiş meğer. Rehber anlatırken, duymakla görmekle kalmıyorum olayları yaşıyorum adeta. Maraş’ta başlayan hikâye, Kahramanmaraş’ta bir destanla sona eriyor.
Kaleden yokuş aşağı inen yoldan bırakıyoruz kendimizi, merkeze inip 700 yıldır Maraş’ın ticaret merkezi olan çarşıyı gezeceğiz. İç içe geçmiş yapıdaki çarşı ilk olarak, Dulkadiroğulları döneminde yapılmış, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki ekleme ve tadilatlarla genişleyerek günümüze gelmiş. Çarşıda, ilk durağımız bir çarıkçı. Semerciler Çarşısında bulunan, Çarıkçı Hüseyin Koparan’ın Maraş’tan Hollywood’a uzanan bir hikâyesi var. Gişe rekorları kıran, Büyük İskender, Harry Potter ve Truva filmlerinin çarıklarını üretmiş. Colin Farrell, Anthony Hopkins, Brad Pitt gibi Dünyaca ünlülere çarık giydirmiş J Deden başlayan hikâyesini ilk ağızdan, kendisinden dinledik.
Çarşıyı etraflıca gezip, akşamı ediyoruz. Yemek için Maraş Kültür Evi Kocabaş Konağı nda bizim için yer ayrılmış. Tarihi Maraş evlerinden olan konak, kamulaştırılarak 2012 yılından itibaren restoran olarak hizmet vermeye başlamış. Biz de canlı fasıl eşliğinde, birbirinden lezzetli yöresel Maraş yemeklerini tadarak günün yorgunluğunu çıkarıyoruz.
Ertesi sabah, erkenden çıkıyoruz yola. Maraş’ta ikinci gün Göksun, Afşin, Elbistan hattında ilerleyerek Başkonuş Yaylasında günü sonlandırıp, geceyi yaylada çadırda geçireceğiz. 2 saatlik bir yolculuğun ardından varıyoruz Göksun ilçesinin, Çardak Köyü’ne.
Göksun ilçesinden daha eski bir yerleşim olan Çardak 18. yüzyılda Rus Çarlığı döneminde artan baskılardan, Osmanlı İmparatorluğuna sığınan Çeçenlerin yerleştirilmesiyle kurulmuş. Elması, elma bahçeleri ile meşhur bu bölgenin, Kafkasya’daki karasal iklime ve coğrafyaya sahip olduğunu öğreniyorum. Aracımız, kadınların işlettiği çok sayıdaki fırınlardan birinin önüne yanaşıyor. Sıcak ekmek kokusu, burnumdan girerek beynime ulaşıyor ve midemi tetikliyor J Fırıncı kadın, ekmeğin su, un ve tuzdan yapıldığını içinde başka hiç bir madde olmadığını söylüyor, “100 yıldır Çardak ekmeği böyle yapılıyor bu coğrafyada” diyor. Çok sayıda sipariş veriyouz, bazımız patatesli, bir kısmımız ıspanaklı istiyor. Gelen giden müşteri de çok, beklemeye koyuluyorum ekmeği, yakında ki köy kahvesine geçip sohbet ediyorum ahaliyle. İçtiğim çay parası almak istemiyor kahveci, misafirimsin diyor. 1-2 değil 10 çay içtik arkadaşlarla. Anadolu insanı işte, biliyor “Misafir rızk ile gelir” Fırına dönüp pişen ekmeklerden nasipleniyorum.
Zira yol uzun, yolcu yolunda gerek.
Ashab-ı Kehf bizi bekler. Direksiyonu Afşin’e çeviriyor kaptanımız Bilal Ağabey. Kestirmeden, birkaç köyün içinden geçerek, 40” da varıyoruz. Rehberimiz Ramazan KIRAÇ Bey, bizi 7 Uyur ile birlikte karşılıyor, bir de köpekleri Kıtmir var tabi. Hıristiyan ve İslam inancının ortak paydası olan 7 uyurlar hadisesinin yurdumuzda, Lice, Tarsus ve Selçuk’ta da yaşandığı rivayet ediliyor. Fakat Afşin’de ki mağara, kutsal kitaplardaki tasvirlere bakıldığında diğerlerine göre gerçeğe daha yakın göstergelerle öne çıkıyor. Öyle ki, 13. asırda Selçuklu Devletinin Maraş valisi Nusreddin Hasan Bey buraya medrese yaptırmıştır. Öncesinde de, Anadolu Hıristiyanları tarafından yapılmış bir kilise bulunmaktaymış. Ramazan Bey’in akıcı anlatımıyla, külliyenin tamamını gezip ziyadesiyle bilgileniyoruz. Ashab-ı Kehf başlı başına bir yazının konusu olacak nitelikte, belki ilerleyen zamanda kaleme almam isabetli olacak.
Cemaat öğle namazı sonrası, yağmur duası için toplanıyorken, biz de toparlanıp koyuluyoruz yola. Elbistan’a varmadan hemen önce öğle yemeği yiyeceğiz. Bu tip gezilerin en sevdiğim tarafı yemek işini benim düşünmüyor oluşum. Her şey organize, bana düşen masaya oturup yemeği yemek J Elbistan’a 11 Km kala Gölpınar Alabalık Tesislerinde öğle yemeği için duruyoruz. Tesis doğa harikası bir yerde konumlanmış ve ziyadesiyle büyük bir mekan. Menüde kiremitte alabalık var. Soğan, biber ve tereyağında kılçıksız pişen balık öyle lezzetli ki bir tane ile yetinmeyip üstüne yarım porsiyon daha yiyorum.
Yemeğimizi yedikten sonra, Ceyhan Nehri’nin doğduğu Pınarbaşı’na geçiyoruz. Buradan doğan Ceyhan Nehri 500 Km’lik yolculuğunda, Çukurova’ya hayat vererek, Adana ilinden İskenderun Körfezine kavuşuyor. Ceyhan Nehrinin doğduğu bölgede oluşan gölet etrafında, belediye tarafından park oluşturulmuş. Bizde Kervansaray Kahvesi tarafından ikram edilen 7 karışımlı Kervansaray Kahvemizi doğa ile iç içe Ceyhan’ın kaynağı gölet üzerinde, gezinti yaptığımız Saltanat Kayığında yudumluyoruz.
Kahve keyfi bitince, yola çıkıp bölgedeki son durağımız Elbistan Ulu Camiye gidiyoruz. Yapım tarihi kesin bilinmese de, tarihçiler tarafından, Ulu Caminin Dulkadirli Hükümdarı Alluddevle Bozkurt Bey’in kardeşi Şehsuvar Bey’in oğlu Ali Bey tarafından yaptırıldığı belirtiliyor. Safevi hükümdarı Şah İsmail’in 1505 yılında Elbistan istilası sırasında yıkılan camiinin yerine Osmanlı mimari üslubuyla yeniden yapılmış.
Ulucami’den ayrılıp, KADAK ile birlikte kamp yapacağımız Başkonuş Yaylası’na doğru yola çıkıyoruz. Vardığımızda, KADAK Başkanı Sait KILIÇSALLAYAN ve ekibi bizi karşılıyor. Çok sayıda öğrenci ve izci grubu yaylada çadırlarını kurmuş kamp ateşini yakmışlar bile. Bizim geceyi geçireceğimiz çadırlarımız da KADAK tarafından kurulmuş. Kamp ateşi etrafında, farklı coğrafyalar üzerine yaptığımız derin sohbetin sonu yerini uykuya bıraktı.
Sabah erken saatte içilen çorbanın ve yapılan kısa yürüyüşün ardından keyifli bir kahvaltı yapıyoruz gezginlerle ve sonra veda ediyoruz yaylaya.
Bugün Maraş’ta son gün benim için. Anıl, Seyhan, Alper ve Bestami ile birlikte döneceğiz. Kalanlar, geziye devam edecekler. Bizim için programın son kısmı Ali Kayası. Virajlı yollardan geçerek zorlu bir araç yolculuğu ile Bulutoğlu Köyü, Ahrazlar Mezrasına varıyoruz. Ali Kayasına buradan birkaç kilometre yürüyerek ulaşacağız. Yeşillikler içindeki patikalardan yürürken, size kayanın hikâyesini anlatayım.
Rivayete göre Hz. Ali Kahramanmaraş-Göksun arasında kalan bir dağda atı Düldül'ün ayaklarını sertçe yere basması sonucunda kayada ayak izi oluşmuş. Kayanın adının bu efsaneden geldiği söyleniyor. Nihayet varıyoruz Ali Kayasına, inanılmaz bir manzara karşılıyor bizi. Yürümenin mükâfatını alıyor, yorgunluğumu unutuyorum. Kayanın üstüne oturup, zümrüt yeşili suya bakarak manzaranın keyfini çıkarıyorum #Maraştazaman ı bitirmenin hüznüyle.
Bu geziyi planlayan ve organize eden Gezginin Ayak İzleri Cüneyt’e, DOĞAKA’ya (Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı) gezi boyunca bizi hiç yalnız bırakmayan, Kahramanmaraş ile ilgili sürekli bilgilendirerek, tüm ihtiyaçlarımızla ilgilenen DOĞAKA’dan sevgili Yusuf KÖLELİ’ye, son olarak gezi boyunca birlikte çok güzel vakit geçirdiğimiz ve eğlendiğimiz gezgin dostlarıma teşekkürler.
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.