Güllere Yenilen Bir Pehlivan
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
11.01.2018 - 09:22, Güncelleme:
30.06.2021 - 18:34
Güllere Yenilen Bir Pehlivan
Dünya güreş tarihinde hem serbest, hem de grekoromende kimseye yenilmemiş; bir güreşçi olduğu kadar bir gönül adamı da olan; acı kuvvetine, devasa cüssesine rağmen yerdeki karıncaya bile ulu bir nazarla bakacak kadar mütevazi, kimseyi incitmeyecek kadar müşfik bir “koca” kişinin hayatını konu alan bir romandan dem vurmaya çalışacağım bu yazımda: Koca Yusuf: Yalnızca Güle Yenildi…
Kitabın yazarı, Halil Delice, 1960 Edirne / Enez Çavuşköy doğumlu. Delice’nin ailesi 1927’de Bulgaristan Kırcaali’den göç etmiş. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Delice, hukukla ilgili bir alanda çalışmayarak gazeteciliğe başlamış. Bu alanda başarılı da olmuş. Şimdilerde özel bir radyoda programlar yapmakta.
Kaçınız tanır, kitaplarını, yazılarını kaçınız okumuştur? İtiraf edeyim, ben de daha önce yazarın herhangi bir kitabını, yazısını okumuş değilim. Sözünü edeceğim kitabıyla birlikte tanıma şerefine nail olduğum yazarlardan. Oysa az da kitabı yok. Çok da rahat bir yazı tarzı var. Daha çok Rumeli ile ilgili konuları, olayları ve güreşçileri konu alıyor. Kırkpınar ve Türk güreşi konusunda, ülkemizin önde gelen uzman kişilerinden. Kara Ahmet / Güreşle Kızılelma’yı Aradı, Kırkpınar & Türklerde Spor Anlayışı ve Kırkpınar Ruhu, Görmedin mi Alişimi Tuna Boyunda, Beyaz Güle Al Kan Düşünce, Altın Yay & Oğuz Han’dan 21. Yüzyıla Uzanan Sır kitaplarının da yazarı…
Sözünü edeceğimiz Koca Yusuf’un hikayesi 1857 yılında, o zaman Osmanlı Devleti sınırları içinde yer alan Şumnu’nun Karalar Köyünde başlar. Karalar köyünün de içinde yer aldığı, eskilerin Divane Orman dedikleri, Deliorman bölgesi yetiştirdiği güreşçileri ile iyi bilinen bir bölgedir. Yusuf’un babası da kendisi gibi bir pehlivan olan Deli İsmail Pehlivan’dır. Yaşadıkları çevrede tanınan, sevilen saygı gören biridir. Serhad boylarının bu evlâd-ı fatihânı için güreş hayatın vazgeçilmezlerindendir. Öyle bir vazgeçilmezdir, ki bu bölgede yerleşmiş, buralarda tekke / dergah tesis etmiş olan baba ve dedeler bile birer pehlivandır. Devlet-i Aliye-i Osmaniye‘nin bir çeşit politikasıdır bu aynı zamanda. Bu bölgelerde yerleşenlerin kavi, iş bilir, yılmaz birer devlet koruyucusu olmalarını da istemekte, bu faaliyetleri de özellikle teşvik etmektedir. İşte bu babaların / dergahların en çok bilineninden, Demir Babadan ve O’nun dergahının feyz almış son nesil, geleneğin son halkasıdır Deli İsmail Oğlu Yusuf Pehlivan.
Demir Baba’nın türbesi
Bu dergahın kurucusu olan Demir Baba, Yavuz Sultan Selim’in baş pehlivanıdır. İstanbul’dan, bu tabiat harikası bölgeye gelip yerleşmiş, burada bir tekke kurmuş ve burada pehlivan yetiştirmeye başlamıştır. Büyük Osmanlı Seyyahı Evliya Çelebi’nin yolu buraya da uğradığında tekke çevresinde gördüğü, yetiştirilmekte olan, yüz elli genç pehlivandan söz etmektedir. Burada belli, standartlarda yapılan bir spor eğitimi, beden eğitimi değildir sadece… İşin başka bir boyutu da vardır. Kişinin beden eğitimi yanında nefsinin eğitimine de, en az onun kadar, önem vererek “iyi insan” yetiştirmeyi esas almışlardır. Hatırlanmalıdır ki, Kanuni Sultan Süleyman’ın “karındaşım” diyerek, her sefer öncesi ve sonrası kendisiyle muhakkak görüştüğü, rızasını aldığı, şu anda Beşiktaş Ortaköy arasındaki hıyabanın sol tarafında hamuşanında medfun olan Şeyh Yahya Efendi de bir pehlivandır. Bu tasavvuf erleri güreşle uğraşmayı tasavvufi hayatlarının bir parçası saymışlardır.
Otantik Kırkpınar Güreşleri, kispet giyme ve peşrev atma şimdilerden çok fazla ve derin anlamlar içermekteymiş yaptığımız araştırmalarda gördüğümüz kadarıyla. Şu anda şeklen varlığını sürdüren pehlivanlık, bugünkü hayatımız gibi, omurgasızlaştırılmış adeta.
Roman, Yusuf’un Demir Baba Dergahı’nda kispet giyme töreni ile başlamakta.
Yusuf’un babası bütün Deliorman’ı, Filibe’yi, Karlıova ve Kızanlığı törenin yapılacağı Demir Baba Dergahı’na davet etmiştir. Dergâhın o günlerdeki şeyhi de bir pehlivandır. Bulgar isyancılarla çarpışmadan dönen Yusuf’un kafası oldukça karışıktır. Bu durumda şeyh efendi,Yusuf’la konuşacak ve onun sorun haline gelmeye başlayan düşüncelerinden kurtulmasını sağlayacaktır. Kispet giyme töreninden önce şeyh efendinin dergâhtaki odasına bizzat davet edilen Yusuf şaşkındır. Çünkü herkesin içeri girmek için can attığı bu özel odada kutsal eşyalar vardır. Bunlar dergahın kurucusu Demir Baba’dan kalan yadigarlardır. Demir Baba’nın kispeti, demir çarıkları, kılıcı,oku ve içinde kimsenin ne olduğunu bilmediği bir esrarengiz sandık vardı.Yusuf heyecandan odaya girmiş ama bunları görmemiştir bile. Sonrasında hocasının söyledikleri onu daha da heyecanlandıracaktır:
“Evladım, Demir Baba’nın vasiyeti var. Vasiyetinde, ‘Fındık kırma taşını kim kaldırır ve kispet kimin bedenine tam oturursa, kispetin devamlı sahibi olur.’ diyor.
Yusuf, şeyh efendinin, kendisinin fındık kırma taşını kaldırdığını bildiğini ve manevi âlemde Demir Baba’nın kendisine “Üç güle yenildikten sonra gerçek pehlivan olacaksın.” sırlı sözüne vakıf olduğunu birden seziverir. Kispet, Yusuf’ta kalacak ve Yusuf bu kispeti ancak ve ancak başpehlivan olunca giyecektir.
Cuma namazından sonra Yusuf, yere kadar uzanan beyaz gömleğini giymiş halde dergâha gelir.
Hocasının işareti ve duası ile kispeti giyer. Hocası pehlivanlığı, Allah’a kavuşturan yolda bir araç olarak görmesini, maksat bilmemesini de tembih etmeyi unutmamıştır duasında. Sonra kispet için bir temsili güreş yapılır. Yusuf’a Bulgar çeteleri ile yaptığı savaştan dolayı Sultan Aziz Nişanı da takılmıştır.
Dünya güreş tarihinde hem serbest, hem de grekoromende kimseye yenilmemiş; bir güreşçi olduğu kadar bir gönül adamı da olan; acı kuvvetine, devasa cüssesine rağmen yerdeki karıncaya bile ulu bir nazarla bakacak kadar mütevazi, kimseyi incitmeyecek kadar müşfik bir “koca” kişinin hayatını konu alan bir romandan dem vurmaya çalışacağım bu yazımda: Koca Yusuf: Yalnızca Güle Yenildi…
Kitabın yazarı, Halil Delice, 1960 Edirne / Enez Çavuşköy doğumlu. Delice’nin ailesi 1927’de Bulgaristan Kırcaali’den göç etmiş. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Delice, hukukla ilgili bir alanda çalışmayarak gazeteciliğe başlamış. Bu alanda başarılı da olmuş. Şimdilerde özel bir radyoda programlar yapmakta.
Kaçınız tanır, kitaplarını, yazılarını kaçınız okumuştur? İtiraf edeyim, ben de daha önce yazarın herhangi bir kitabını, yazısını okumuş değilim. Sözünü edeceğim kitabıyla birlikte tanıma şerefine nail olduğum yazarlardan. Oysa az da kitabı yok. Çok da rahat bir yazı tarzı var. Daha çok Rumeli ile ilgili konuları, olayları ve güreşçileri konu alıyor. Kırkpınar ve Türk güreşi konusunda, ülkemizin önde gelen uzman kişilerinden. Kara Ahmet / Güreşle Kızılelma’yı Aradı, Kırkpınar & Türklerde Spor Anlayışı ve Kırkpınar Ruhu, Görmedin mi Alişimi Tuna Boyunda, Beyaz Güle Al Kan Düşünce, Altın Yay & Oğuz Han’dan 21. Yüzyıla Uzanan Sır kitaplarının da yazarı…
Sözünü edeceğimiz Koca Yusuf’un hikayesi 1857 yılında, o zaman Osmanlı Devleti sınırları içinde yer alan Şumnu’nun Karalar Köyünde başlar. Karalar köyünün de içinde yer aldığı, eskilerin Divane Orman dedikleri, Deliorman bölgesi yetiştirdiği güreşçileri ile iyi bilinen bir bölgedir. Yusuf’un babası da kendisi gibi bir pehlivan olan Deli İsmail Pehlivan’dır. Yaşadıkları çevrede tanınan, sevilen saygı gören biridir. Serhad boylarının bu evlâd-ı fatihânı için güreş hayatın vazgeçilmezlerindendir. Öyle bir vazgeçilmezdir, ki bu bölgede yerleşmiş, buralarda tekke / dergah tesis etmiş olan baba ve dedeler bile birer pehlivandır. Devlet-i Aliye-i Osmaniye‘nin bir çeşit politikasıdır bu aynı zamanda. Bu bölgelerde yerleşenlerin kavi, iş bilir, yılmaz birer devlet koruyucusu olmalarını da istemekte, bu faaliyetleri de özellikle teşvik etmektedir. İşte bu babaların / dergahların en çok bilineninden, Demir Babadan ve O’nun dergahının feyz almış son nesil, geleneğin son halkasıdır Deli İsmail Oğlu Yusuf Pehlivan.
Demir Baba’nın türbesi
Bu dergahın kurucusu olan Demir Baba, Yavuz Sultan Selim’in baş pehlivanıdır. İstanbul’dan, bu tabiat harikası bölgeye gelip yerleşmiş, burada bir tekke kurmuş ve burada pehlivan yetiştirmeye başlamıştır. Büyük Osmanlı Seyyahı Evliya Çelebi’nin yolu buraya da uğradığında tekke çevresinde gördüğü, yetiştirilmekte olan, yüz elli genç pehlivandan söz etmektedir. Burada belli, standartlarda yapılan bir spor eğitimi, beden eğitimi değildir sadece… İşin başka bir boyutu da vardır. Kişinin beden eğitimi yanında nefsinin eğitimine de, en az onun kadar, önem vererek “iyi insan” yetiştirmeyi esas almışlardır. Hatırlanmalıdır ki, Kanuni Sultan Süleyman’ın “karındaşım” diyerek, her sefer öncesi ve sonrası kendisiyle muhakkak görüştüğü, rızasını aldığı, şu anda Beşiktaş Ortaköy arasındaki hıyabanın sol tarafında hamuşanında medfun olan Şeyh Yahya Efendi de bir pehlivandır. Bu tasavvuf erleri güreşle uğraşmayı tasavvufi hayatlarının bir parçası saymışlardır.
Otantik Kırkpınar Güreşleri, kispet giyme ve peşrev atma şimdilerden çok fazla ve derin anlamlar içermekteymiş yaptığımız araştırmalarda gördüğümüz kadarıyla. Şu anda şeklen varlığını sürdüren pehlivanlık, bugünkü hayatımız gibi, omurgasızlaştırılmış adeta.
Roman, Yusuf’un Demir Baba Dergahı’nda kispet giyme töreni ile başlamakta.
Yusuf’un babası bütün Deliorman’ı, Filibe’yi, Karlıova ve Kızanlığı törenin yapılacağı Demir Baba Dergahı’na davet etmiştir. Dergâhın o günlerdeki şeyhi de bir pehlivandır. Bulgar isyancılarla çarpışmadan dönen Yusuf’un kafası oldukça karışıktır. Bu durumda şeyh efendi,Yusuf’la konuşacak ve onun sorun haline gelmeye başlayan düşüncelerinden kurtulmasını sağlayacaktır. Kispet giyme töreninden önce şeyh efendinin dergâhtaki odasına bizzat davet edilen Yusuf şaşkındır. Çünkü herkesin içeri girmek için can attığı bu özel odada kutsal eşyalar vardır. Bunlar dergahın kurucusu Demir Baba’dan kalan yadigarlardır. Demir Baba’nın kispeti, demir çarıkları, kılıcı,oku ve içinde kimsenin ne olduğunu bilmediği bir esrarengiz sandık vardı.Yusuf heyecandan odaya girmiş ama bunları görmemiştir bile. Sonrasında hocasının söyledikleri onu daha da heyecanlandıracaktır:
“Evladım, Demir Baba’nın vasiyeti var. Vasiyetinde, ‘Fındık kırma taşını kim kaldırır ve kispet kimin bedenine tam oturursa, kispetin devamlı sahibi olur.’ diyor.
Yusuf, şeyh efendinin, kendisinin fındık kırma taşını kaldırdığını bildiğini ve manevi âlemde Demir Baba’nın kendisine “Üç güle yenildikten sonra gerçek pehlivan olacaksın.” sırlı sözüne vakıf olduğunu birden seziverir. Kispet, Yusuf’ta kalacak ve Yusuf bu kispeti ancak ve ancak başpehlivan olunca giyecektir.
Cuma namazından sonra Yusuf, yere kadar uzanan beyaz gömleğini giymiş halde dergâha gelir.
Hocasının işareti ve duası ile kispeti giyer. Hocası pehlivanlığı, Allah’a kavuşturan yolda bir araç olarak görmesini, maksat bilmemesini de tembih etmeyi unutmamıştır duasında. Sonra kispet için bir temsili güreş yapılır. Yusuf’a Bulgar çeteleri ile yaptığı savaştan dolayı Sultan Aziz Nişanı da takılmıştır.
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.