Hüdai kaplıcası nerede?
Hüdai kaplıcası nerede?
Afyonkarahisar'ın Sandıklı ilçe sınırlarında olan Hüdai Kaplıcası; ilçe merkezinin dokuz kilometreye yakın uzağında, güneybatı istikametinde yer almaktadır. Kaplıcanın eski hamamları, Bizans döneminden kalmadır.
Afyonkarahisar'ın Sandıklı ilçe sınırlarında olan Hüdai Kaplıcası; ilçe merkezinin dokuz kilometreye yakın uzağında, güneybatı istikametinde yer almaktadır. Kaplıcanın eski hamamları, Bizans döneminden kalmadır.
Eski zamanlardan birinde, bir hükümdar yaşarmış. Bu hükümdar halkını seven, halkından da hürmet gören bir yöneticiymiş. Hayatta, neredeyse hiçbir eksiği yokmuş. Neredeyse, denmesinin sebebi ise hükümdarın da kraliçenin de canı gönülden istemelerine rağmen bir çocuklarının olmamasıymış.
Gel zaman git zaman, güzeller güzeli karısı ve sevilen hükümdarın bir çocuğu olmuş. Pek çok efsanede ve masalda olduğu gibi, bu denli mutluluğun sonrasında elem ve keder hikâyeye eşlik etmiş: Hükümdar, amansız bir hastalığa yakalanarak ölmüş. Kraliçe, müthiş bir üzüntünün pençesine düşse de hem yönetimi devralması hem de bütün sevgisini adayacağı oğlunun varlığı bir süre sonra toparlanmasını sağlamış.
Fakat her hikâyede olduğu gibi, bu hikâyede de bir kötü karakterimiz var. Kraliçenin oğluna olan düşkünlüğünden faydalanmaya çalışan kötü kalpli vezir, kraliçesinin kanına girmeyi başarmış. Oğlunu gözünden bile sakındığını vurgulayarak söze giriş yapan ve geleceğin hükümdarının çok güvenli bir yerde büyümesi gerektiğini, yedi yaşına geldiğinde krallığını duyuracaklarını söyleyerek kraliçeye oğlunu altın bir sandığa koymalarını önerir. Böylelikle hiçbir kem göz ona denk gelmeyecek, oğlan güven içinde büyüyecektir.
Aklında kötü bir düşünceye yer olmayan kraliçe bu öneriyi kabul etmiş. Sandığın içinde gün yüzü görmeden, havasız ve hareketsiz büyüyen çocuk cılız kalmış ve hastalıklı olmuş. Öyle bir zaman gelmiş ki, artık ayakları tutmaz olmuş. Üzüntüye kapılan kraliçe, vezirin kapısını çalmış. Oğlunun durumunu anlatarak, bir hal çare bulmasını istemiş.
Vezir, aklında kurduğu planı işletmenin olanca başarısıyla bu çocuktan kral olamayacağını ve ülkenin bekası gereği çocuğun öldürülmesi gerektiğini ‘üzülerek' kraliçeye söyler. Elbet ana yüreği vardır ama feodal gelenekler daha baskın çıkar ve çocuğundan kral olmayacağını kabul eden kraliçe bir seyis çağırıp, çocuğun öldürülmesini ister.
Seyis, aldığı emir gereği çocuğu kırlık bir yere götürüp öldürecekken vicdanına yenilip onu gölün orada bırakıp döner.
Ormanda gezintiye çıkan bir kadın, çocuğu bulur. Evine götürür, yedirip içirir. Birlikte yaşamaya başlarlar. Bu kadının ise bir derdi vardır: Dizleri şişmektedir. Bu yüzden derdine derman olacağı umuduyla Hüdai kaplıcasının sularını içmek ve kaplıcada yıkanmak için her gün dere kenarına giden kadın, artık çocuğu da yanında götürmektedir.
Gel zaman git zaman önce kadının dizleri iyileşir; ardından da çocuk canlanmaya, ayaklanıp yürümeye başlar. Bunun farkına varan kadın çocuğu kaplıcaya getirmeye devam eder. Zamanla çocuk tamamen iyileşir, gücü kuvveti yerinde bir delikanlı oluverir.
Bu esnada seyis de zaman zaman çocuğu bıraktığı yerlere uğramakta, çocuğa ne olduğunu araştırmaktadır. Kadın ve çocukla bir gün karşılaşınca, kadına çocuğu tarif ederek yıllar önce bıraktığı kötürüm çocuğu görüp görmediğini sorar.
Kadın, yanındaki çocuğun seyisin aradığı çocuk olduğunu söyler. Şifalı sulardan bahseder, nasıl iyileştiklerini anlatır. Bunu duyan seyis ise yıllara dayanan vicdan azabını bir nebze dindirebilmek için çocuğu kaptığı gibi saraya gider. Kraliçeye durumu anlatır.
Elbette, yıllardır için için acı çekmeye devam eden kraliçe çocuğuna kavuşmaktan büyük bir mutluluk duyar. Çocuk, kısa süre sonra kral ilan edilir. Hüdai kaplıcalarının olduğu yere de bir bina yapılır ve sularının şifa dağıttığı çevreye duyurulur.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.