Değişen dünya düzenini anlatan distopik romanlar!
Değişen dünya düzenini anlatan distopik romanlar!
Koronavirüs nedeniyle yaşadıklarımız ileride distopik roman olarak edebiyat dünyasını sarsabilir. Biz de evde kendimizi karantinaya aldığımız bu günlerde bir solukta okuyacağınız, değişen dünyaları anlatan romanları derledik.
Koronavirüs nedeniyle yaşadıklarımız ileride distopik roman olarak edebiyat dünyasını sarsabilir. Biz de evde kendimizi karantinaya aldığımız bu günlerde bir solukta okuyacağınız, değişen dünyaları anlatan romanları derledik.
Koronavirüs nedeniyle çoğu insan evde karantina uygulamaya başladı. Dünyanın pek çok yerinde alınan önlemler, ekonomik ve toplumsal düzenin bir daha asla eskisi gibi olmayacağı düşüncesini akıllara getiriyor. Mesela dünyanın üretim konusunda Çin'e bağımlılığı sorgulandı, alternatif yollar geliştirilmeye başladı. Ayrıca online eğitim çözümleri, yakında köklü eğitim reformlarına neden olacak gibi görünüyor.
The Running Man - Stephen King:
Korku ve gerilim denilince akıllara gelen ilk yazar olan Stephen King, 1982 yılında takma ismi Richard Bachman adıyla çıkardığı distopik roman. Kitabın konusu 2025 yılında şiddetin iyice arttığı Amerika’da geçiyor. Dünyanın herhangi bir yerine gitmelerine izin verilen yarışmacılar ve onları öldürmeye çalışan avcıları anlatıyor. Hikaye daha sonra beyaz perdeye ve filmden sonra da PC oyunlarına taşınmıştı.
Cesur Yeni Dünya - Aldous Huxley:
Dünyayı kötü yapan insanın doğası mıdır? İşte bu soruyu kendinize defalarca sormanızı sağlayacak bir distopik roman. 26. yüzyılın Londra’sında geçen hikayede, insanlar üreme teknolojisi ve hipnopedi ile değiştirilmiştir. Aile, kültürel çeşitlilik, sanat ve felsefenin yok olmasıyla beraber ironik bir şekilde tüm dünya mutlu olmuştur; savaşlar ve yoksulluk son bulur. Yaşam tarzlarıyla yeni dünya insanları gerçekten çok cesur oluyor.
Konusu itibarıyla herkesin hayal kurduğu bir dünya olarak görülebilir. Peki böyle bir dünya için bizi insan yapan değerlerden vazgeçmeye değer mi? Aslında kitap boyunca bu tarz soruları birçok kez kendinize sorabilirsiniz. Aile kavramının bile yok olduğu bir dünyanın insanları ne kadar masum olabilir?
Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood:
Kadınların geleceği hakkında oldukça karamsar bir roman. Yeni dünya düzeninde kadınlar artık tamamen erkeklerin kölesi haline gelir. Damızlık kızlar kırmızı kıyafetleri ve beyaz lapkaları ile yüksek mevkilerde yer alan kişilerin eşleri olurlar ve tek görevleri eşlerini memnun etmek olur; tabii ki bir de çocuk doğurmak var. Aslında günümüzde hâlâ büyük bir sorun olan kadın hakları ve kadınların hayatına dair ütopik bir yaklaşımla yazılmış içinizi sızlatacak bir hikayesi var.
1984 - George Orwell:
Politik bir konusu olan 1984, durumları hiç de iyi olmayan bir toplumu anlatıyor. Sistem toplumu her açıdan eskisinden çok daha iyi olduklarına inandırıyor. Ancak gerçekte özgürlük kavramı tamamen yok olmuş ve yaşam kalitesi de hiç olmadığı kadar yerlerde olan ütopik bir dünya. Romandaki ana karakterimiz, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan bu yeni dünyaya karşı baş kaldırıyor.
Sisteme karşı yapılan bu ayaklanma için kendine destekler arıyor ancak sonucu hiç de istediği gibi olmuyor. Yanındaki insanlar onu sisteme ihbar ediyor ve en başından beri karşı olduğu sistemin bir parçası haline geliyor.
Otomatik Portakal - Anthony Burgess:
Bu romanın yazılış hikayesi bir hayli ilginç. Kitabın yazarı Anyhony Burgess’e doktorlar tarafından beyin tümörü teşhisi konuluyor ve 1 yıllık ömrü kaldığı söyleniyor. Bunun üzerine “roman yazan müzisyen” olarak anılmak istediği için kitaplar yazmaya başlıyor. Ancak daha sonra teşhisin yanlış olduğu anlaşılıyor. Sadece bu zaman aralığında beş tane kitap yazmayı başarmış. Bunlardan biri de en ünlü olanı.
Kitabın hikayesi aslında yazar ve eşinin başından geçen gerçek bir olaydan sonra ortaya çıkmış. Ana karakterimiz Alex ve onun zorlu gençliğindeki gelişimini kendi ağzından öğreniyoruz. Kendi çetesi olan ve şiddete meyilli Alex, toplumun ve sistem eleştirilerini çok sert bir dille yapıyor.
Dava - Franz Kafka:
Bir sabah uyanıyorsunuz ve size tutuklu olduğunuzu söylüyorlar. Aynı anda serbestsiniz ve normal bir şekilde hayatınıza devam edebilirsiniz. Suçunuzu hiç sormayın çünkü size asla söylemeyecekler. Ancak gittiğiniz her yerde, karşılaştığınız her insan sizin davanızı ve suçunuzu bilecek. Okuduktan sonra uzun bir süre aklınızdan çıkmayacak tarzda bir distopik roman.
Çok ciddi bir şekilde toplum eleştirisinin de yapıldığı romanda, ana hikayeye bağlı olarak anlatılan farklı hikayeler de var. Kitabın ismi Dava ama suçun ne olduğunu asla bilemiyoruz. Buna rağmen toplum sizi çoktan yargılamış ve suçlu olarak görüyor. Kendinizi savunma şansınız da hiçbir zaman olmuyor. Kafanızda uzun süre gitmeyecek sorular ve düşünceler biriktirecek bir eser.
Beni Asla Bırakma - Kazuo Ishiguro:
2017 yılında Nobel edebiyat ödülü alan Kazuo Ishıguro’nun “Beni Asla Bırakma” adlı distopik romanı insan kavramanın tamamen sona erdiği bir geleceği anlatıyor. 2010 yılında beyaz perdeye de taşınan hikaye tamamen insana odaklanmış. Teknolojinin de yardımıyla artık üstesinden gelinemeyecek herhangi bir hastalık bulunmuyor. Bunun en önemli sebebi de klonlanma teknolojisi.
İnsanlar artık damızlık olarak yetiştiriliyor ve sırf başkalarına organlarını vermeleri için hayata getirilmiş. Dışarıdaki dünyada yaşayan insanlar ise klonlanmış kişileri sadece birer organ olarak görüyorlar. Bir nevi onları canlı yerine bile koymuyorlar. Ana karakterlerimizin hikayelerinin içine girdikçe kendi hayatımızdan da çok şey bulacağımız bir roman.
Demir Ökçe - Jack London:
Demir Ökçe, kapitalist sistemin toplumu sınıflandırdığını ve sistem eleştirisini bir aşk üzerinden anlatıyor. Ernest bir gün Avis isimli zengin bir aileye sahip elit kesimden bir kıza aşık olur. Bu onun sınıf mücadelesinin de başlangıcı. Kapitalist sistemin işçileri nasıl kullandığı, işçilerin uzun mesai saatleri, canları pahasına çalışmaları gibi günümüzde de tartışmalara neden olan konuları anlatıyor.
Ernest’in mücadelesi o kadar büyüyor ki Amerika’da sokak savaşları başlıyor. Devlet, Demir Ökçe’ye ait tüm dergileri ve yazıları toplatıyor. Ciddi bir şekilde sistem ve burjuva eleştirisi yapılan romanda, günümüzden de birçok konu bulabilirsiniz.
Uyumsuz - Veronico Roth:
Filmlerinden de hatırlayabileceğiniz serinin ilk kitabı Uyumsuz. Kitapta toplum beş farklı sınıfa ayrılıyor. Dostluk, Bilgelik, Dürüstlük, Cesurluk ve Fedakarlık. Gençler 16. yaşlarına girdiklerine bir teste giriyorlar ve sonuca göre sınıfları belirleniyor. Bu testlerde birden fazla sonuç çıkanlara ise uyumsuz deniliyor. Kahramanımız Beatrice'ın testinden ise Bilgelik, Cesurluk ve Fedakarlık toplulukları çıkıyor ve aralarından bir seçim yapması gerekiyor.
V for Vendetta - Alan Moore:
Sistem eleştirisi denilince akıllara gelen başyapıt kesinlikle V for Vendetta olur. Distopik çizgi roman nükleer savaş sonrası yeni bir düzenin hakim olduğu dünyayı anlatıyor. Artık tek bir parti, tek bir düşünce ve tam bir sisteme bağlılığın olduğu bir dünya. Kuzey Ateşi başa geldiğinden itibaren kitapları, sanatı, müziği ve insanların yaşamlarını büyük ölçüde kısıtlar veya yasaklar. Bu yeni hükümetin elinde tüm polisler, medya TV kanalları, askerler ve daha niceleri vardır.
Mahşer - Stephen King:
Karantinadan kaçan kişilerin haberlerini görmüştük. Belki de bu kişiler Stephen King’in Maşher kitabını okuduktan sonra fikirlerini değiştirebilirler. Çünkü kitabın konusu biyolojik denemeler yapılan tesisten kaçan bir kişinin yaydığı bir mikropla dünyanın yok olmasını konu alıyor. Bir kişi tüm insanlığı yok edebilir mi diye sorarsanız, Mahşer’e göre bunu kolaylıkla yapabilir.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.