Her detayında heyecan ve kahkaha saklı bir hikaye bu.
Bir adam, karısının yeni patronunun evine akşam yemeğine gidiyor ancak akşam hiç planladıkları gibi gitmiyor.Adeta bir sitcom izler gibi okuyacağınız bu hikaye evin beyi tarafından internette paylaşıldığı gibi viral oluyor. Adamın hikayesini aynen alıntılıyoruz.
Not: Görseller temsilidir.
"Dün gece karımın yeni iş yerindeki patronu bizi akşam yemeğine davet etti"
Yol boyunca karım bana defalarca bu akşam iyi bir izlenim bırakmanın onun için ne kadar önemli olduğunu anlatıp durdu.
Bense ona en kibirli halimle insanlar üzerinde her zaman iyi izlenim bıraktığımı söyledim.
Karımın patronu 50'li yaşlarında bekar bir kadın. Bu yüzden yemekte sadece üçümüz vardık. Yemeğin başlangıcında içeceklerimizi yudumlayıp mezelerden yerken gerçekten iyi bir iletişim kurduk. Kadın benim esprilerime oldukça güldü ve karım da durumdan memnun gözüküyordu.
"Sonra karımın patronu ana yemek olan sulu biftekleri masaya getirdi"
Ama ben bifteğimi kesmeye başlar başlamaz onun ne kadar pişmemiş olduğunun, yani içinin çiğ olduğunu fark ettim.
Bifteğim az pişmişti. Oysa ki ben orta pişmiş seviyordum. Ateşte sadece birkaç saniye tutmuş olmalıydı. İsteseydim ineği diriltebilirdim bile. Ama bunun yerine masada çatal bıçağımla oynamakla yetindim ve bifteği yemekten nasıl kurtulabileceğimi düşündüm durdum.
Vegan olduğumu mu söylesem diye düşündüm. Olmazdı, bifteği masaya getirdiğinde nasıl iştahlı bir şekilde baktığımı görmüştü.
Ama sonra birden ev sahibimiz tatlılarla ilgilenmek için mutfağa gitti. O sırada 3.katta yer alan dairenin açık penceresi dikkatimi çekti ve kafamda bir ampul yandı.
"Ev sahibi her an dönebilirdi ve kararlı olmalıydım"
Kararım kesindi. Bifteği elimle sıkıca kavradım, suyunu dikkatlice sıktım ve tüm gücümle pencereye doğru fırlattım.
Şimdi en can alıcı kısma geldik. Pencere açık değilmiş! Hayatınızda görebileceğiniz en iyi temizlenmiş camdı, ne yapabildirdim? Benim zavallı çiğ bifteğim arkasında büyük bir kan izi bırakarak camdan aşağıya doğru süzüldü.
Kendi bifteği mükemmel bir şekilde pişmiş olan ve benim zor durumundan bihaber olan karım ağzı beş karış açık şekilde bana uzaylıymışım gibi bakmaya başladı. Bu bakış kısa sürede 'bu gezegende benden saklanabileceğin hiçbir yer yok' bakışına evrildi.
Karımın patronu bifteğin cama çarptığında çıkardığı sesi duymuş olmalı ki mutfaktan hemen geri döndü. Önce pencere pervazında duran bifteği, camdaki uzayıp giden kan izini, sonra benim boş tabağımı gördü ve şaşkın şaşkın bana bakmaya başladı.
Ne diyeceğimi bilemiyordum. Bana dakikalarca uzun gelen 3-4 saniyelik bir sessizlik yaşandı. Sonunda ağzımdan şu kelimeler çıkabildi: 'Çok çok özür dilerim. Çok sakarım. Tam bifteği kesiyordum ki... Ne olduğunu anlamadan bir anda kaydı. Ne kadar sakar olduğumu karıma sorun, inanmazsanız... Öyleyim, değil mi tatlım? (Karımdan hiç ses yok tabii). Hemen temizleyeceğim buraları. Bunun olduğuna gerçekten inanamıyorum. Çok çok özür dilerim...'
Mendilimle camdaki kanı ve bifteği silip açıklamamı tekrarlarken odadaki iki kadın da bana tımarhaneden kaçmışım gibi bakıyorlardı. İkisinin de açıklamama inanmadığından emindim.
Ne yapmam gerektiğini biliyordum. Kuzu kuzu sandalyeme döndüm ve o soğuk, kanlı, iğrenç ve çiğ bifteği yemeye başladım.
Akşamın geri kalanında oldukça sessizdim. Karımın olaydan sonraki ilk iki kelimesi ise 'Ben iyiyim' oldu.
Ertesi gün işe gittiğinde ise şu mesajı attı: 'Haberler iyi. Patronumla ne kadar aptal olduğun hakkında konuşup bol bol güldük. Umarım bu olayı asla aklından çıkarmazsın. Seni seviyorum, moron...'"