İzmir Kız Lisesini kazandığımda onüç yaşındaydım. İlk kez ailemden ayrıldım ve yatılı okumaya başladım. İzmirliler bilir, Kız Lisesi, devasa büyüklükte, sırtını büyük kayalıklara dayamış, eski, taş bir binadır. Karşıdan görünüşü bile ürkütücüdür. İçine ilk adım attığımda, büyük mermer sütunların içinde kendimi cüce gibi hissetmiştim. Hoş, bir yirmilik boyumla zaten cüceden farksızdım.
İlk dersimiz Türkçe ve ilk tanıdığım öğretmen Mehmet Silistireli. Boyum kısa olduğundan en ön sıraya oturttular beni, benim gibi hem cılız hem kısa olan sıra arkadaşım Sevda ile de sanırım o gün tanıştık. Sonraki günlerde ellerimizin her yerini uhu ile kaplayıp sonra da onları deri yüzermiş gibi yüzecek, bu garip işten büyük bir haz alıp, birbirimizi siper alarak gülme krizleri yaşayacaktık.
Çocukluk!
Müthiş bir enerji ve müthiş bir neşe.
İlk derste hayran olmuştum Silistireli’ye. Kusursuz konuşması, imla kurallarını öğretmek için geliştirdiği özel konuşma yöntemleri hala aklımın bir köşesinde durur. “Ya da” demez, “ya” ile “da” nın ayrı yazılacağını anlatmak için ” ya” dan sonra soluk alıp ” daaaaaaa” şeklinde uzatarak devam ederdi.
Daha sonra, lise yıllarımda da Silistireli’nin öğrencisi oldum. O beni ayrı bir sever, ben ise ağzından çıkan her kelimeyi önemser, derslerini çok sıkı takip ederdim. Ömür boyunca edebiyata düşkün biri oldum ama ondan öğrendiklerimi yıllar boyu hiç unutmadım.
Ara sıra sınıfa sorduğu sorulara cevap verdiğimde ya da yazdığım bir kompozisyonu takdir ettiğinde “Bu kız edebiyat dahisi” diyerek gururumu okşardı.
Hiç kötü bir söz duymadım ondan. Ta ki lise ikinci sınıfta yaşadığımız o olaya kadar.
Her zamanki gibi alçak ses tonu ile kelimeleri tane tane söyleyerek, bize, o yıl ki liseler arası kompozisyon yarışmasından bahsediyordu. Her okuldan bir öğrenci gönderileceğini söyledi.
“Dilek, ben seni önermeyi düşünüyorum. Başarılı olabilir misin?” diye sordu bana.
Şaşırmıştım, beklemiyordum, ayağa kalktım ” Elimden geleni yapmaya çalışırım hocam” dedim.
Yüzünün şekli değişti, sinirlendiği zaman yaptığı gibi dudağını yukarı doğru büzdü, suratını ekşitti. Sertçe, “Otur yerine, vazgeçtim” dedi.
“Neden? Ne yaptım şimdi?” diyemedim, sadece yüzümü ateş bastığını hissediyordum.
” Başarmaya çalışırsan, başaramazsın. Sen kendine güvenmiyorsun, ben sana neden güveneyim?” dedi. Kendinden emin birini yollayacağını söylediğinde dünya başıma yıkılmıştı ama önemli hayat derslerini de almıştım. Kendine güvenmezsen hiç kimse sana güvenmez!
Kendine güvenmezsen asla başaramazsın!