İstismar denilen çeşitli tür ve nitelikteki her türlü suça, gerek hukuki ve gerekse sosyal anlamda canhıraş ve topyekûn bir şekilde karşı çıkmamak, istismara duyarsız kalmak ve istismar edene hukuki bir bedel ödetememek istismarı artıran nedenlerin başında gelmektedir.
İstismara uğrayanı hor görmek, yanında olmamak, istismara uğramanın değil; asıl uğratmanın rencide edici olduğuna ilişkin bir kültür oluşturmamak ise istismarların devamı için en uygun toplumsal zemini oluşturur.
Cinsel istismar, fiziksel istismar, duygusal/psikolojik istismar ve ihmal şeklinde türleri olan istismar, çeşitliliği açısından bakıldığında, ülkemizde ve dünyada istismarın zemininin ve alanlarının ne kadar çok olduğu ortaya çıkmaktadır.
İstismar konusu ve istismarın yüksek oranlarda görülüyor olması sadece iktidarların politik ve ideolojik nitelikleri ile açıklanabilecek bir durum değildir. Ancak iktidarlar, yönetim biçimleri ve yönetim sistemleri ile istismar oranı arasında anlamlı bir ilişki olduğu da nesnel bir gerçekliktir.
İktidarlar elbette “istismarda bulunun” demezler. Yasalara göre de istismar elbette suçtur.
Ama yönetenler istismar konusunda kayıtsız kalan tutum ve davranışlarda bulunurlarsa ya da istismar karşıtlığı ile ilgili çok belirgin karşıt bir tavır almıyor veya istismar olayının yaşandığı kişi ve kurumlar ile ilgili ideolojik ve siyasi nedenler ile ciddi tutum geliştiremiyorlarsa istismarı artışı konusunda büyük bir sorun var demektir.
Tüm bunlara ilaveten mahkemeler istismar suçuna ilişkin yasaları uygularlarken istismar eden lehine hafifletici nedenleri uygulamak durumunda kalıyorlarsa ister istemez istismar edenlerde ve potansiyel istismarcılarda istismarın suç niteliğine ilişkin bir algı yaratabilmektedirler.