Uçan Adam!

Coşkulu, heyecanlı nesiller yerine her daim üzgün; gözler yerlerde, en ufak istedikleri bir şeyler kapı gıcırtısı niteliğinde bile ses çıkartmadığında sanki dul beş-altı çocuğuyla ortada kalmışta dünya başlarına yıkılmış viraneler gibi ortalıkta gezmekteler. Ve en önemlisi de patlamaya hazır barut gibiler. Anne baba soruyor: “Günün nasıldı?” El cevap ne tek kelime kâfi: “İyi .“ kelimesinden sonra her zamanki meskenine veya odasına çekilip ellerine tutuşturmuş oldukları teknomodern adavetler. Bunun nedenini çokta uzakta aramamak gerekir; Aşırı koruyucu anne baba vasıfları… Kaç anne baba bilirim ki : “Bu karda kışta aman çocuğum düşüp kolunu bacağını kırmasında ben onu hep böyle sırtımda taşırım.” “Sen dur evladım ben sana giydiririm.” “Aslan oğlum benim uyanık oğlum prensesinide bulmuş hemen.” “Oğlumun kızımın canı tatlı mı istemiş hemen hazır olur beş dakikaya.”(gecenin hangi saati olursa olsun) “Canım beni al bakalım bundan tam 3 tane daha aldım. Boyaların bittikçe kullanırsın .” Ve şuan ki durum ise aynı giysi modellerinden beş renk daha alan nesil yetişmeye başladı. Ve can alıcı noktada coşkusunu, inancını kaybeden gençlik… Çocuklar hangi durumlarda alkışlanıyor çoğunlukla biliyor musunuz? Zekice sözler söylediklerinde ve yahut ezber yüklü bilgileri naklettiklerinde. Ama duygularıyla hareket edip yapmak istediklerinin üzerine ölü topraklar serpip sadece bilgiyle depolar dolmaya başladığında. Kuru bir depo. Bu depoda duygulara hitap etmediği için zamanla unutulup gidiyor. Sonuç olarak ise acımasız, üretken olmayan tembel bir kavme gebe kalınıyor. Yine bir gün ders anlatımımın sonlarına doğru konuyla ilgili öğrencimin söylediği o cümleyi hiç unutamam: “Desenize hocam bizde İbn-i Sinan’ın uçan adam teorisindeki gibi vücudu bile işlevini yitirmiş havada asılı kalan dışı şişik görünen ama hâlbuki içi boş olan bir uçan adam balonu gibiyiz.” Peki, gençler niye bu halde? Tek gençler mi yetişkinlerimizde bu çembere dahil oluyor kimi zaman. Onlar için ne yapabiliriz diye defalarca kendimizi yoklamamız gerekir. Duygularda hangi hasarlar görülmüş diye seçeneklerimizi göz önüne aldığımızda coşku göze çarpıyor derim. Coşkulu insan aynı zamanda inancı hat safhada da yaşayan insandır. Çünkü coşkulu insanda gözleri bağlı, kulakları duymayan, vücudunun hiçbir noktası kendisine temas etmeyen havada asılı halde duran adam gibi olamaz. Bakın heyecan demiyorum coşku. Hani bebeklerin yeni bir şeyleri keşfettiklerinde gözlerindeki parlayan o coşkudan bahsediyorum… Coşku hala var. Coşku güneşin doğuşunda, bir insanın tebessümünde, nefes aldığımız sağlığımızda… Coşku yolunu zaten kaybetmişiz çıkış yok artık diyenlere tek sözüm: “ Gidilecek yol kalmadığında kendine doğru yol al…” DİLEK ORDU