Ahilik tarihte emsali olmayan büyük bir irfan ve ilim ocağıdır…
İrfanın, ilmin, iktisadın bileşiminden doğan bu teşkilat hakkında yerli yabancı pek çok eser kaleme alınmıştır…
Yerli yabancı bu eserler pek fazladır…
Din, iktisat, hukuk tarihlerini alakadar eden bu araştırmalar üzerinde burada uzun uzadıya durmanın mümkünatı yoktur… Yalnız bizim için lazım olan bilhassa bu cereyan içerisinde vücuda gelmiş eserler, bu eserlerin ahlaki ve fikri içeriğidir.
Filhakika Ahiler, kendi teşkilatlarını tespit etmek ve bu teşkilatta hâkim olan fi-kirleri göstermek için fütüvvetname ismiyle bazı eserler yazılmıştır.
İlk devrelere ait olan fütüvvetname eserleri IX. asır yani Ahiliğin inhilaline kadar başladığı devre ait harika eserlerdir…
Fütüvvetnameler tetkik edildiği zaman, orada tasavvufi bir ahlakın nasıl bir halk teşkilatı halini almış olduğu ve muhtelif meslek erbabı arasında tesanüt vazifesi gördüğü anlaşılır…
Bu tesanüdün yalnız meslekler arasında hodgamca bir kuvvet olmayıp, mensup-larına yüksek ve insani kabiliyetler verdiğini VIII. Asır başlarında Anadolu’dan geçen İbn-i Batuta’nın seyahatnamesinden anlıyoruz…
Devlet kuvvetlendiği zaman ve muhtelif teşkilatların yavaş yavaş devlet himaye-sine girerek, hatta ona her suretle boyun eğmeye mecbur olduğu zamanlarda bile Ahiler bu ahlaki vasıflarını kaybetmemişlerdir…
Oldukça eski bir fütüvvetnameye göre “Ahiye ve Şeyhe gerektir ki beyler kapısı-na varmıya, belki Padişahlar ve beyler Ahinin ve Şeyhin adını bilmiyeler. Kim beyler katına gire, kimseye şefaat eyliye. Ol Haramzadedir.” diye yazılıdır…
Yeniden AHİ RUHUNUN CANLANMASI için…
Canla, başla emek ve gayretle…
İrade-Erdem-Cesaret ile…
Selam-Saygı Muhabbetle…