Taşın Başkenti Derler…

“Gündüzü seyranlık gecesi gerdanlık” ve daha fazlası. Mardin kelimelere, satırlarlara, ve sayfalara sığdırılamayacak kadar mükemmel bir antik kent. Mardin; zenginliğinin keşfetmekle bitmeyeceği derin mi derin bir kültür mirası. Mardin'e gitmeye fırsat bulamayanlar için hayalinizde canlandırabileceğiniz bir makale düzenlendim. Gelin birlikte bir göz atalım. Ah o tarih kokan evler… Her kesime hitap eden tarih kokan evler… Kuzey Suriye tarzı olarak bilinen taş yapılardan oluşur. Mardin'in evlerinde SARI kalker taşı kullanılmıştır. Bu taş evler yazın serin kışın sıcak olmasını sağlıyor. Bir özelliği de sıva malzemelerinin kullanılmamasıdır. Evler tepenin eğimine göre planlanmıştır. Müzedeki Efsaneler... 1942 yılında kurulan Mardin Müzesi'ni sıradan bir müze olarak görüp geçmeyin… Günümüz çocukları artık daha çok şeyi merak ediyor. Tarihi ve Arkeolojiyi sevdirmenin en iyi adresi Mardin Müzeleri... Minikler hem eğleniyor hem de Mezopotamya neresi? Çivi yazısı nasıl yazılır? İlk yazıyı kim buldu? Eskiden ekmek nasıl yapılırdı? Toprağın altında neler var? Gibi soruların cevapları olduğu birçok bilgiyi içeriyor. Müze Pazartesi günleri dışında her gün ziyarete açıktır. Yazın çok sıcak olduğu için gözünüze evlerinin çatısında bulunan maviye boyanmış halkın yatak olarak kullandığı tahtları göreceksiniz. Mavi rengin akrepleri uzak tuttuğuna inanıldığı için bu rengi seçmişlerdir. MARDİN HAKKINDA KISA BİLGİLER -Manastırı gezerken saatlere dikkat etmeniz gerekecektir. Çünkü Süryanilerin ayin yaptığı zaman içeriye ziyaretçi alınmıyor. Örnek vermek gerekirse Mor Gabriel Manastırı, yalnızca 08:30-11:30 ve 13:00-16:30 saatleri arasında ziyarete açıktır. Bu saatlerde farklılık göstereceğinden gitmeden önce internet sitesinden bakmakta fayda var. Simdi sıra Mardin'in tatlarında Ben bu sayıda sadece Mardin'in güzelliklerinden değil, eşi benzeri olmayan lezzetlerine değinmek istiyorum. Çünkü sadece yemekleri için bile Mardin'e gidilir. Türk, Arap, Süryani yemeklerinin harmanlandığı Mardin mutfağı, parmak yedirten lezzetlerle dolu. Mardin’e giderken kilo alacağınızı kabullenin ve kalori hesabı yapmayı baştan bırakın… Diyarbakır’da da çok lezzetli yapılan kaburga dolması, Mardinlilerin elinden ayrı bir güzel. Özelliği sabah erken saatlerde çok kısık ateşte pişmeye başlaması ve ancak öğle yemeğine hazır olması. İç pilavıyla birlikte karşı konulmaz bir yemek. İrok dedikleri kızartılmış içli köfte, ikbebet dedikleri haşlama içli köfte, kiliçe adı verilen Mardin çöreği, sembusek denen kapalı lahmacun, un ve pekmezin başrolde olduğu harire tatlısı, lokma tatlısına benzeyen zingil ise olmazsa olmaz… Yemeğin eşlikçisi ise bakır kaselerde minik kepçeler eşliğinde servis edilen yöresel ayran. HAS MİDYAT ŞARABI Shiluh Süryani şarapları, Diyarbakır ve Mardin çevresinde, özellikle Midyat’ta yetişen Öküzgözü ve Boğazkere üzümlerini işleyerek kırmızı şarap, Turabdin bölgesinde Dicle-Fırat nehirleri arasında yetişen alüvyonlu bölgede yetişen kerküş ve mazrona üzümlerinden de beyaz şarap üretmektedirler. Bu bölgenin sıcak ortamında soğutma kontrolüne katkı sağlayan taş kesme şeklindeki üretimhaneleri görülmeye değer bir yapı. TAŞIN ÖYKÜSÜ n yılların tanığı Mardin’de taş, taş olmanın çok ötesine geçer. Taş konuşur mu? diye sorarsanız, bu sorunun cevabı Mardin’de evettir, hem de yalnız konuşmakla kalmaz, şarkı da söyler, şiir de okur ve hatta Tanrı’yı anarak, över olacak. Ortaçağın görkemli Türk atabeyliklerinden Artuklular’dan yadigâr Sultan İsa (Zinciriye) Medresesi’nin girişi bu cevabın güzel bir kanıtı. Damla şeklindeki motifler içerisine Allah’ın 99 isminin işlendiğini, girişin iki yanındaki gözyaşı biçiminde istif edilmiş yazılardaki estetik kaligrafi sanatının şaheserleri. Saatlerce başka hiçbir şey yapmadan zevkle izleyebilirsiniz taşa işlenen bu muhteşem sanatı. Geçen her dakika bir zamanların taşı dile getiren ustalarına olan hayranlığınızı arttırır burada. Medrese avlularının akustiği taşın şarkısıdır. Bu şarkıyı da avluların ortasından yaz, kış gürül gürül akan ve nereden, nasıl geldiği belli olmayan su söyler. Mardin’de su sadece susuzluğunuzu gidermez. Akarken de bilgece akar. Suyun kademeli akışı insanın doğuşunu, gençliğini ve olgunluğunu simgeler ve hâl diliyle anlatır. Sırt sırta veren cami ve kiliseler, minarelerin ezanı, kulelerin çanları Mezopotamya Ovası’nın sonsuzluğunda yankılanır. Zaman su gibi akarken Mardin’de, görmeniz gereken yerlerin çokluğunun baskısını hissedersiniz. Birçok kez bu kenti görme şansını yakalamış biri olarak, bu masal kenti hakkıyla görmeniz ve ‘anlamanız’ için en azından bir haftaya ihtiyacınız var. Gördüğünüz her bir yerden ayrılırken içinizi tarifi zor bir burukluk kaplar. MARDİNDE EL SANATININ GÜMÜŞE İŞLENMİŞ HALİ ; TEKLARİ Özellikle Mardin'in Midyat ilçesinde telkâri oldukça gelişmiştir. Hatta Midyat'ta telkârinin doğup büyüdüğü yer olarak hafızalarda yerini çoktan kazımış durumda. Sanatın körelmemesi için ustalar çalışmalarını devam ettirmektedir. Midyat'a giden herkese tavsiyem; hayatınızdaki özel insanlara anlamlı hediyeler almadan dönmek istemiyorsanız, gümüş telkâri güzelbir karar olacaktır.  Mardin'i kelimelere, satırlara ve sayfalara sığmayacak kadar güzel bir kent olduğunu yazımın başında da belirtmiştim. Hepsi bu kadar değil. Mardin anlatılmaz o tarihi kokuyu içinize çekmeniz lazım. Gidin görün derim... Bir dahaki sayımızda Karadeniz'in güzellikleriyle birlikte olacağız.