Bitlis’in hazinesi!
Efsaneye göre Bayındır Han döneminde Ahlat'ta fakir bir aile olan ana oğul yaşamaktadır. Ailenin geçimini ise çoban olan oğlan sağlamaktadır. Bir öğlen, Ahlat'ın meydanlık mezarlığı semtinde hayvanları yaydıktan sonra yemeğe oturan genç oğlan yemekten sonra dalgın bir şekilde eline aldığı bir dal parçasıyla toprağı deşmeye başlar.
Deşilen toprakta ufak bir delik açılır. Sonu gelmeyecek gibi görünen bu delik, genç çobanın merakını cezbeder. Çobanın iyice genişlettiği delik, bir kuyu hâlini alır. Kuyudan aşağıya doğru inen merdivenler bile gün yüzüne çıkmıştır. Bu merdivenlerden korku ve heyecanla inen çoban, kendisini büyükçe bir salonda bulur.
Salona açılan pek çok oda vardır ve bu odaların kapılarının üzerinde anahtarları durmaktadır. Odaların her birisini açan çoban, çeşitli süs eşyaları ve altınlarla dolu büyük bir hazineyi keşfettiğini anlar. Geldiği gibi hızlıca dışarı çıkarak deliğin ağzını kapatır. Yerinin belli olması için de sadece kendisinin anlayabileceği bir işaret bırakır.
Akşam annesine Bayındır Han'ın kızını istemesini söyleyen çoban, annesinin bütün itirazlarına karşı ısrarlı bir şekilde talebinde diretir. Anne, oğlunu kıramayacaktır. Bir sonraki gün Bayındır Han'a giderek kızını oğluna ister.
Fakir kadına bakan Bayındır Han, gülmekten kendini alamaz ve işi şakaya vurarak pek çok şahidin önünde "Eğer oğlun benim sarayım gibi bir saray yapar, bir altın mutfak takımı, bir altın kahve takımı, çeşitli süs eşyaları ve bir altın beşik getirir; bütün ülkenin davet edileceği, kırk davul ve kırk zurnanın çalınacağı, kırk gün kırk gece sürecek bir düğün yaparsa kızımı oğluna veririm!" der. Kadıncağız, yıkılmış bir hâlde oğluna bu şartları ilettiğinde genç çoban itirazsız bir biçimde bu istekleri kabul eder.
Kadının, oğlunun şartları kabul ettiğini ilettiği Bayındır Han gönülsüz de olsa söz verdiği için düğünü kabul eder. Çoban, Bayındır Han'ın bütün isteklerini yerine getirir ve dillere destan bir düğün yapılır. Bayındır Han bu esnada çobanın servetinin bir hazineden kaynaklandığından kuşkulanmaya başlar ve kızından bu hazinenin yerini öğrenmesini ister.
Evlendikten bir müddet sonra Bayındır Han'ın kızı kocasına bu kadar altını nereden bulduğunu sorduğunda çoban, büyük bir hazine bulduğunu söyler. Bunun üzerine kadın, babasının tembihlediği üzere hazineyi merak ettiğini ve mutlaka görmek istediğini söyler. Karısının gözlerini bağlayan genç adam onu kuyuya indirir. Gözleri açılan kadın şaşkına düşerek hazineyi incelemeye başlar. Bu esnada dışarıdan bazı sesler gelir, bunların ne olduğunu soran kadına genç adam babasının su içmeye inen atlarının sesi olduğunu söyler. Bir süre sonra karısının gözlerini bağlayarak eve getirir.
Kızından olanları öğrenen Bayındır Han önce celladını yanına çağırır. Damadını saraya çağırdığında onu korkutmasını, başını taşa bırakıp kesecek gibi yapmasını tembih eder. Ardından damadını çağırır ve ondan hazinenin yerini söylemesini ister.
Bütün ısrarlara rağmen hazinenin yerini söylemeyen genç adama sinirlenen Bayındır Han; celladıyla anlaştığı üzere onun kafasını kesmesini ister. Ancak emri yanlış anlayan cellat, damadın kafasını gerçekten keser.
Gerek kızın anlattıkları, gerekse atların su içmeye gittiği yön ipucundan dolayı hazinenin Mal Han isimli bir hanın yakınında olduğu tahmin edilse de bütün aramalara rağmen hazinenin yeri bir türlü bulunamaz… Günümüzde, Ahlat'ta hâlâ bu hazinenin varlığına inanılır…