Yardımcıoğlu, Türk Lirası’nın değer kaybetmesine seyirci kalamayız!

BBP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Yardımcıoğlu, Türkiye ekonomisinin iç ve dış dinamiklerini göz önünde bulundurarak Türk parasının itibarsızlaşmasına yönelik olarak partisinin itiraz, tespit ve önerilerini paylaştı.

 

Doların, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin paralarına karşı değer kazandığını ifade eden Yardımcıoğlu, en çok değer kaybeden paranın TL olduğunu belirterek; bugün itibarıyla CDS primi 400 baz puanın üzerinde bulunan Türkiye’nin yatırım açısından dünyanın en riskli üç ülkesinden biri olduğunu kaydetti. TL’deki değer kaybının bir nedeninin de Türkiye’de yüzde 55 dolayında ölçülen Dolarizasyonun büyük etkisi olduğunu aktaran Yardımcıoğlu, hükümete ivedi olarak Türk ekonomisinin risk listesini belirleme ve bu riskleri ortadan kaldırma çağrısında bulundu.

 

BBP’li Yardımcıoğlu, “Dolar, gelişmiş ülke paralarına karşı değer kaybederken gelişmekte olan ülke paralarından çoğuna karşı değer kazanıyor. En çok değer kaybeden para ise Türk Lirasıdır” dedi.

 

“TL, En Çok Değer Yitiren Para Konumunda”

 

ABD’de enflasyonun beklenmedik bir artış sergilemeye başladığına işaret eden Yardımcıoğlu, şöyle konuştu: “Nisan ayında enflasyonun yüzde 0,8 olarak netleşmesiyle birlikte 12 aylık enflasyon (tüketici fiyatları bazında) yüzde 4,2’ye yükselmiş durumdadır. Bu oran küresel krizin çıktığı 2008 yılından bu yana en yüksek enflasyon oranıdır. ABD Merkez Bankası FED’in uzun dönemli hedefinin yüzde 2 oranında enflasyon olduğu dikkate alınırsa yüzde 4,2’lik oran ABD ekonomi için ciddi bir tehdittir. İşte bu gelişmenin sonucu olarak dolar, diğer paralara karşı değer kaybedecektir. Ama bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde neden tam tersi bir netice ortaya çıkmaktadır? Günümüzde FED’in faiz tavanı yüzde 0,25’tir. Bu oran 2020 Mart ayından beri aynı seviyede beklemektedir. Gerek enflasyondaki yükseliş gerekse FED üzerindeki bu baskı doların diğer gelişmiş ülke paralarına karşı değer kaybetmesine yol açarken; bizim gibi kısa vadeli dış yükümlülükleri yüksek, rezervleri düşük, risk primi (CDS primi) yüksek olan gelişme yolundaki ülkeleri çok daha fazla etkilemektedir. Türkiye bu konumda olduğu için TL, en çok değer yitiren para konumunda bulunuyor.”

 

“Türkiye’nin Ekonomi İçi Ve Ekonomi Dışı Riskleri Çok Yüksek”

 

TL / Dolar kurunun yılbaşında 7,44 iken bugün 8,44 düzeyinde seyrettiğini dile getiren Yardımcıoğlu, buna göre TL’nin son beş ayda yüzde 12’ye yakın değer kaybettiğini ifade etti. Yardımcıoğlu, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Bu sonuç üzerinde Türkiye’nin yaşadığı (yüzde 55 dolayında ölçülen) Dolarizasyonun büyük etkisi vardır. Çünkü Dolarizasyon, dolarla işi olsun olmasın insanları dolarla düşünmeye, ölçmeye ve hesaplamaya itmektedir. Türk Lirası’nın dolardaki değişimlerden, FED’’in para politikasından bu kadar fazla etkilenmesinin temel nedeni Türkiye’nin ekonomi içi ve ekonomi dışı risklerinin çok yüksek olmasıdır.

 

“Türkiye, Dünyanın En Riskli Üç Ülkesinden Biri”

 

Açıklamasında Türkiye’nin risk primi itibariyle dünyanın en riskli üç ülkesinden biri olduğuna dikkat çeken Yardımcıoğlu, şunları kaydetti: “Bir ülkenin risk derecesini ölçen CDS primi 300 baz puanın üzerindeyse o ülke aşırı riskli kabul edilir. Bugün itibarıyla 400 baz puanın üzerinde bulunan CDS primi (risk primi), Türkiye’yi yatırım açısından dünyanın en riskli üç ülkesinden birisi konumuna sokmaktadır. Bu görünümü tersine çevirmek için bugünden yarına kalmadan ülkemiz için potansiyel bir ‘risk listesi’ çıkarmalıyız ve en kolay çözülebilir olanlardan başlayıp riskleri tek tek ortadan kaldırmaya yönelik hamleler yapmalıyız. Eğer bugün, bunları yapmaya başlamazsak önümüzdeki süreçte işlerimiz çok daha zorlaşacaktır.”

 

“Muhalefet, Yıkıcı Eleştiriden Öteye Bir Davranış Sergilemiyor!”

 

Muhalefetin ekonomi söylemlerini de eleştiren Yardımcıoğlu, bu söylemleri samimi bulmadığını belirterek ülke ekonomisinin girdiği zorlu süreçte muhalefetin de etkisi olduğunu söyledi. Yardımcıoğlu, şu açıklamalarda bulundu: “Ülkede memleketin dâhilinde özellikle de iktidarı istediğini söyleyenlere baktığımızda hiç böyle bir dertleri varmış gibi görünmemektedirler. Bu ise en üzücü olan şeydir. Ellerinde sanki sihirli bir değnek varmış gibi neredeyse dokunarak düzelteceklerini söylemekten başka bir şey yapmamaktadırlar. Ortaya koydukları bir kantitatif ve kalitatif veri de mevcut değildir. Sadece konuşmaktadırlar ve yıkıcı eleştiriden öteye bir davranış sergileyememektedirler. Bu muhalefetin bir kısmı dün mevcut iktidarla beraberdiler. Bugün işler kötü gidiyorsa bunda o zevatların sorumluluğu nasıl olmaz. Sütten çıkmış ak kaşık gibi kendilerini ayrı bir yere koymaları bu milletin aklıyla alay etmektir. FED politikalarının bir neticesi olarak gökten dolar yağarken; Kemal Derviş programını ve IMF dayatmalarını uygularken bunlar sorun değildi ama şimdi bir bakıyorsun birileri çıkmış kendilerini ayrı bir yere koyup, kerameti kendinden menkul kurtarıcı rolüne bürünmektedirler. Ayrıca takriben 50 yıldır iktidara gelemeyen ve bu kafayla geleceği de mümkün görünmeyen müzmin muhalefet partisinin ise bunları anlayacak bir çapı zaten hiç olmamıştır. Ve günübirlik gündemlerin peşinden gitmenin bu ülkedeki hiçbir kişiye, kuruma ve kuruluşa hiçbir faydası olmayacaktır.”