Sıra dışı yönetmen Nuri Bilge Ceylan ve filmleri!
Koza (1995)
Nuri Bilge Ceylan’ın ilk filmi Koza’nın ilk olması dışında pek çok öne çıkan özelliği var. Öncelikle 17 dakikadan oluşan bu kısa film siyah-beyaz bir film aynı zamanda. Ayrıca filmde hiç diyalog yok. Durağan görüntülerle ilerleyen Koza, iki insanın kesişen ve ayrılan hayatlarını anlatıyor. Nuri Bilge Ceylan’ın birazdan okuyacağınız birkaç filminde olduğu gibi Koza’da da annesi Fatma Ceylan ve babası Emin Ceylan rol alıyor. 1995 yılında çekilen bu filmin aslında, Nuri Bilge Ceylan’ın kozasından çıkıp sinema dünyasına adım atmasını anlatan sancılı bir süreci ele aldığını anlamak zor değil. Kendisi de Koza’yı şu sözlerle betimliyor:
“Koza teknik ve estetik birikimime rağmen film yapmaya bir türlü başlayamadığım ve sürekli ertelediğim için korkak ve mıymıntı olmakla suçladığım, kendime ettiğim işkenceleri sona erdirmek için giriştiğim mutsuz bir denemeden başka bir şey değildi. Kendimi fırlatır gibi başladım o filmi çekmeye. Bitirdiğim de neye benzediği konusunda gerçekten bir fikrim yoktu. Ama yine de Koza’yı çekmek, kendi yapıma uygun üretim koşullarını yaratmamı sağlayacak bütün ipuçlarını bana verdi.”
Kasaba (1997)
Kasaba, Nuri Bilge Ceylan filmleri arasında ilk uzun metrajlı ve ikinci siyah beyaz film olarak çıkıyor karşımıza. Koza’nın aksine diyaloglarıyla dikkat çekiyor Kasaba, sık sık düşündürüyor ve derin düşüncelere itiyor. 1970’li yıllarda geçen ve tipik bir kasabada yaşayan bir ailenin üç kuşağını ele alıyor. Kasaba’dan gitmek isteyen Saffet’in hissettikleri seyirciye mükemmel bir şekilde yansıtılıyor. Film bir okul sahnesiyle başlıyor ve lunapark sahnesi gibi unutulmaz karelerle devam ediyor. Kasaba, aynı zamanda Nuri Bilge Ceylan’ın hayatından izler de taşıyor, bu nedenle yarı otobiyografik olarak nitelendiriliyor. Filmin başrolünde -yine sonraki filmlerde de adını duyacağımız- Mehmet Emin Toprak, Mehmet Emin Ceylan ve Fatma Ceylan yer alıyor. Kasaba aynı zamanda Nuri Bilge Ceylan’a Cannes Film Festivali’nin kapılarını açan film diyebiliriz. Filmin dünya prömiyeri Şubat 1998’de Cannes Film Festivali’nde yapıldı.
Mayıs Sıkıntısı (1999)
Üçüncü film olan Mayıs Sıkıntısı’nda Nuri Bilge Ceylan’ın dünyasına ilk defa renkli görüntülerle ortak oluyoruz. Yine Ceylan’ın annesi ve babasının başrolde yer aldığı bu filmin bir diğer önemli karakterleri Muzaffer Özdemir’in canlandırdığı Muzaffer ve Kasaba filminden tanıdığımız Mehmet Emin Toprak’ın canlandırdığı Saffet. Film, doğup büyüdüğü kasabaya film çekmek için dönen Muzaffer’in hikayesine odaklanıyor. Filmde Muzaffer’in yanı sıra; Muzaffer’in babası Emin’in devletin el koymaya çalıştığı tarlası için verdiği mücadeleye ve üniversiteyi kazanamayan Saffet’in kurtuluşu Muzaffer’de aramasına da şahit oluyoruz. Mayıs Sıkıntısı aynı zamanda Nuri Bilge Ceylan’la Muzaffer karakterini eşleştirmemize de sebep oluyor çünkü filmde Muzaffer karakterinin anne ve babasını Nuri Bilge Ceylan’ın anne ve babası canlandırıyor. Ceylan’ın Anton Çehov’a adadığı Mayıs Sıkıntısı sinematografik açıdan da oldukça doyurucu. Aynı zamanda Nuri bilge Ceylan’a 36. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü de getiren film.
Uzak (2002)
Yönetmenin 4. filmi ise Uzak. Akıllara kazınan sahneleri ve diyaloglarıyla en iyiler arasında giren Uzak filminin başrolünde yine aynı isimleri görüyoruz. Her ne kadar yer yer Mayıs Sıkıntı’sındaki Muzaffer ve Saffet’i hatırlatsalar da başrolde yer alan Muzaffer Özdemir “Mahmut” karakterini canlandırırken Mehmet Emin Toprak ise “Yusuf” karakterine hayat veriyor. Filmde, hayallerinin peşinden koşmak için küçük kasabasında çalıştığı fabrikadaki işini bırakıp İstanbul’a gelen Yusuf’un hikayesi anlatılıyor. Yusuf İstanbul’a gelirken akrabası olan ve İstanbul’da yaşayan fotoğrafçı Mahmut’tan yardım istiyor. Hayali, gemilerde iş bulup uzaklara gitmek olan Yusuf, davetsiz misafir olarak hayatına dahil olduğu entelektüel akrabası Mahmut’tan pek çok şey öğreniyor. Kasaba yaşamıyla şehrin karmaşasını, yabancı bir insanın yalnızlığını ve büyük hayalleri mükemmel bir şekilde betimleyen Uzak, ne yazık ki “Yusuf” karakterini canlandıran başrol oyuncusu Mehmet Emin Toprak’ın hayatını kaybetmeden önce rol aldığı son film.
İklimler (2006)
2006 yılında, yani Uzak’tan tam 4 yıl sonra izleyiciyle buluşan İklimler, aynı zamanda izleyiciyi ikiye bölen filmlerden biri. En dikkat çeken özelliklerinden biri ise başrolünde Nuri Bilge Ceylan ve eşi Ebru Ceylan’ın rol alması. “Farklı bölgelerin kendine ait iklimleri vardır, farklı ruhların da öyle” fikriyle yola çıkan ve klasik bir aşk hikayesinden öte klasik bir aşk hikayesi olmamasıyla öne çıkan, içinde klişeler barındırsa da her aşkın kendine özgü olduğunu hatırlatan bir film İklimler. Öncelikle film bir kavuşmayla ya da romantik anlarla başlamıyor. Bu sebeple bizleri de daha ilk anda hikayenin içine çekiyor. Aralarında tam olarak bilmesek de yaş farkı olduğunu gördüğümüz karakterler İsa ve Bahar, Kaş tatilleriyle izleyiciye merhaba diyor. Ardından çalkantılı ruh halleri ve sorunu bir türlü anlayamadığımız bir gizem kaplıyor havayı. İklimler geçiyor ve ikiliyi Ağrı’nın kara kış havasında izliyoruz. Aralarındaki aşkın kat ettiği yol ve geçtiği iklimlerse izleyicinin yorumuna kalıyor. Filmde ikili ilişkilerdeki kontrol ve teslimiyet duyguları oldukça derin bir şekilde işleniyor. İklimler, Cannes’da Nuri Bilge Ceylan’a Jüri Büyük Ödülü kazandırmasıyla da hafızalara kazınıyor.
Üç Maymun (2008)
Başrollerinde Yavuz Bingöl, Hatice Aslan, Ahmet Rıfat Şungar ve Ercan Kesal’ın yer aldığı Üç Maymun; Nuri Bilge Ceylan’ın 5. uzun metrajlı filmi. Özellikle oyuncu kadrosuyla öne çıkan Üç Maymun, hayatlarına yalanın ortak olduğu bir ailenin parçalanma hikayesine odaklanıyor. Yalan, politika ve paranın çirkin yüzüyle köşeye sıkıştırılmış gerçeklerin üzerini örtmenin, yani 3 maymunu oynamanın olayları nereye sürükleyebileceğine yakından şahit olduğumuz film; aynı zamanda 61. Cannes Film Festivali’nde Nuri Bilge Ceylan’a En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandırmasıyla biliniyor. Filmin başarısı bununla da sınırlı değil, 3 Maymun 81. Akademi Ödülleri’nde yabancı dilde en iyi film dalında Oscar aday adayı olraak seçilerek hepimizi heyecanlandırmayı başarmıştı.
Bir Zamanlar Anadolu’da (2011)
Şüphesiz ki Nuri Bilge Ceylan dendiğinde akla ilk gelen filmlerden biri Bir Zamanlar Anadolu’da. Hem Türk sinemasında hem Nuri Bilge Ceylan sinemasında çığır açan ve herkesin hafızasına kazınan bu film izleyiciler için de unutulmaz olmayı başarıyor. Öncesinde İklimler ve Üç Maymun’da olduğu gibi sinematografinin Gökhan Tiryaki’ye emanet olduğu film, uzaklardan gelen araba farının ışığıyla hayatımıza giriyor. Bir cinayeti aydınlatmak için yaklaşık 12 saat boyunca bir savcı, bir doktor, iki polis, bir şoför ve iki cinayet zanlısının bozkırın ortasındaki arayışını anlatıyor. Yolların tek düzeliğine, kasaba yaşamına, politikanın sıradan yaşamlar üzerindeki etkisine, toplumu temsil eden karakterlere odaklanan filmde sık sık klasiklere yapılan göndermelere de rastlamak mümkün. Yine Anton Çehov öykülerinden esintiler taşıyan ve hepimize insanlığımızı sorgulatan film, 2 saat 43 dakika süren bir şiir gibi desek yanlış tanımlamış olmayız. Bir Zamanlar Anadolu’da, bir cinayet üzerinden büyük sorunlara derin bakış açıları kazandırarak öylece akıp gidiyor ve büyük bir iz bırakıyor hayatlarımızda.
Kış Uykusu (2014)
Bir Zamanlar Anadolu’da sonrası beklentileri bir hayli yükselten Nuri Bilge Ceylan filmleri arasında olan Kış Uykusu, ne kadar haklı bir bekleyişe girdiğimizi ispatlıyor adeta. Oyunculuklar, replikler, sahneler ve hikayesi ile bizi alıp Kapadokya’ya götüren film her birimizin içinde bir kıvılcım yakmayı ve her birimizi farklı bir düşünceye itmeyi başarıyor. Film, emekli bir tiyatrocu olan ve oyunculuğu bıraktıktan sonra Kapadokya’ya babasından yadigar kalan butik oteli işletmek için geri dönen Aydın’la, hepimizi şüpheye düşüren soğukluğuyla dikkat çeken Nihal’in Kapadokya’daki yaşamına odaklanıyor. İkiliye Aydın’ın, eşinden boşandıktan sonra yanlarına taşınan ablası Necla eşlik ediyor. Burada izole bir hayat süren Aydın ve Nihal’ın insanlara yardım etme konusundaki çabaları ve aralarındaki çatışma filmin ana temalarından biri oluyor. 3 saat 16 dakika olmasıyla göz korkutan film izlerken akıp gitmesiyle bütün endişeleri yok ediyor.
Kış Uykusu’nda en çok dikkat çekenlerden biri ise tiyatral replikler oluyor. Dostoyevski, Tolstoy ve Voltaire gibi ünlü yazarlardan ilham alan Nuri Bilge Ceylan filmin Çehov’un The Wife ve Excellent People isimli iki hikâyesine dayandığını da açıklamıştı. Elbette Kış Uykusu ile ilgili vurgulanması gereken en önemli şeylerden biri ilk kez Yılmaz Güney’in Yol filmiyle ülkemize gelen Altın Palmiye’yi ikinci defa kucaklamamıza vesile olması. Avrupa sinemasında büyük ilgi gören film büyük övgülerle birlikte Altın Palmiye kazandı ve yılın en iyi filmlerinden biri olarak gösterildi. Aynı zamanda 3 saat 15 dakikalık süresiyle Altın Palmiye kazanan en uzun film olma özelliğine sahip.
Ahlat Ağacı (2018)
Nuri Bilge Ceylan filmleri arasında 8. uzun metrajlı film olan ve yine en çok konuşulan filmlerinden biri Ahlat Ağacı. Yine zengin oyuncu kadrosuyla dikkat çeken film aynı zamanda Ceylan’ın en bol replikli filmlerinden biri diyebiliriz. Başrollerinde Doğu Demirkol, Murat Cemcir ve Bennu Yıldırımlar’ın yer aldığı; Hazar Ergüçlü, Ahmet Rıfat Şungar ve Serkan Keskin gibi isimlerin karakterleriyle hikayeyi güçlendirdiği film; mezun olduktan sonra doğduğu kasabaya dönüp yazdığı kitabı bastırabilmek için para toplamaya çalışan Sinan’ın yaşadıklarını anlatıyor. Sinan’ın içinde yaşamayı seçmediği ve bir an önce kurtulmayı hayal ettiği bu hayatın içine çekilişi, babasına olan bakış açısı ve toplumla çatışan fikirleriyle aslında hepimizin bir dönem içine girdiği bazı çelişkileri gözler önüne seriyor.
Filme hazırlık sürecinde kastın oluşturulması, komedi kategorisindeki tarzıyla bilinen Doğu Demirkol’un filme hazırlanma süreci ve seçilen mekanlar filme hazırlık sürecinde de çok fazla emek olduğunu gösteriyor. Filmde Yunus Emre, A. Chekhov, F. Dostoevsky, F. Nietzsche, Edebiyatın Taşradan Manifestosu, Polat Onat, I. Kant, Kur’an-ı Kerim, İbn-i Arabî, Hz. Muhammed, Şems-i Tebrîzî, Peyami Safa ve Hz. Ebubekir gibi çok farklı isimlerden alıntılara rastlamak mümkün. Cannes’da gösterilen filmin komite tarafından kısaltılması istendiği ancak Nuri Bilge Ceylan’ın kısaltmamakta direndiği ve böylece filmin 188 dakika olarak izleyiciyle buluştuğu biliniyor. Cannes’daki gösteriminin ardından her ne kadar dakikalarca ayakta alkışlanmış olsa da Ahlat Ağacı festivalden ödül alamadan döndü.