Seyahat etmeyi özleyenler için film önerileri!
Efsanevi aktrist Julia Roberts'in Pretty Woman (Özel Bir Kadın)sonrası romantik komedi zincirlerine eklenen bir yapım ile karşı karşıyayız. Elizabeth Gilbert’in filmle aynı ismi taşıyan ve kendi hayat deneyiminden yola çıkarak yazdığı ses getirici kitaptan beyazperdeye uyarlanan filmde, acılı bir boşanmanın ardından kendini bulma ümidiyle İtalya, Hindistan ve Bali’yi kapsayan uzun bir gezi turuna çıkan Elizabeth’in hikayesini anlatılıyor. Tabi ki bu geziyi genç kadın için unutulmaz kılacak olan şey, yakışıklı Latin erkeği Javier Bardem'in canlandırdığı Felipe'nin Elizabeth'in kalbini çalması olacaktır.
A Good Year
Londra’da yatırım danışmanlığı yapan Max Skinner, amcasından miras kalan üzüm bağını satmak için Provence’e gider. Fakat bu satış işlemi, hiç de tahmin ettiği gibi sorunsuz geçmeyecek. Üzüm bağının kendisine ait olduğunu iddia eden Amerikalı bir kadının varlığı, ilk zamanlarda canını oldukça sıksa da, zamanla hayatının en keyif verici günlerini geçirdiğinin farkına varacaktır.
Peter Mayle’in kitabından uyarlanan filmin yönetim ve oyuncu kadrosu oldukça sağlam. Blade Runner, Thelma ve Louise, Hannibal gibi unutulmaz filmlerin usta yönetmeni Ridley Scott, Gladyatör’den sonra bir kez daha Russell Crowe ile birlikte çalışıyor.
Lost in Translation
Orta yaşı çoktan geçmiş, evli ve çocuklu Amerikalı aktör Bob bir reklam çekimi için Japonya’ya gelir. Tokyo’da kaldığı otelde bir başka Amerikalı ile, fotoğrafçı kocasının peşinden buraya gelmiş olan sevimli ama ciddi Charlotte ile tanışır. Dillerine ve kültürlerine uzak oldukları bu insanların ülkesinde fazlasıyla yabancı olan ve iletişimsizlik denizinde boğulan bu iki yabancı, bir Tokyo haftasonunda birdenbire yakınlaşacak.
Into the Wild
Into the Wild, bir metropolden vahşi hayata, kirlilikten saflığa ve temizliğe dönüş hikayesi. Önemli bir üniversiteden dereceyle mezun olan Christopher aynı zaman başarılı bir atlettir de. Mezuniyet sonrası verilen bir davette ailesine istediği hayatın bu olmadığını, bir şeylerin eksik ve yanlış olduğunu söyler. Genç adam tüm mal varlığını hayır kurumuna bağışlayıp sahip olduğu her şeyi evinde bırakarak bambaşka bir hayata doğru uzun bir yolculuğa çıkar.
The Motorcycle Diaries
1950'li yılların başlarında Ernesto ve Alberto adlı iki genç, Arjantin'in başkenti olan Buenos Aires'ten bir motosikletin tepesinde yola çıkarlar. Bir süre sonra araçları arızalanır ve gençlerin otostop çekmesi gerekmekte. Artık yeniden halka iç içedirler. Bu durum, Latin Amerika'nın düşündüklerinden çok daha farklı bir yer olduğunu onlara fark ettirecek. Bu sürprizlerle dolu yolculuk, sadece bu iki genç adamın değil, bir sürü ulusun kaderini değiştirecek.
Under the Tuscan Sun
Frances Mayes, 35 yaşında San Francisco'lu bir avukat. Yeni boşanan kadın, iş stresiyle dolu hayatından uzaklaşmak üzere Toscana’da br villa alır ve yeni bir yaşam kurar. Evini restore ederken, İtalyan güneşinin altında farklı bir hayat yaşamaya başlar. Zamanla yeni bir aşk kapıdan yüzünü göstermeye başlar. Frances Mayes’ın çok satan romanından uyarlandı. Romantik yapım özellikle Diana Lane’in performasıyla ve özellikle İtalya’da geçen bölümlerde, sıcak atmosferiyle dikkat çekiyor.
Vicky Cristina Barcelona
Woody Allen, çarpık ilişkiler, kadın erkek gerilimleri ve hayatın şaşırtıcılığı konularında sayısız filme imza attıktan sonra yine kendisine yakışır bir 'özel durum'u sinemaseverlere aktarıyor. Amerikalı Vicky ve Cristina, İspanya'da geçirecekleri bir yaz tatilinde, karşılarına çıkan gizemli bir İspanyol sanatçıdan etkileniyor. Gösterişli sanatçı (Javier Bardem) ve onun güzel fakat "arıza" eski eşi (Penélope Cruz) ile tehlikeli sularda yüzecek. Vicky (Rebecca Hall) evlenmek üzere olan ancak muhafazakar ve tutucu bir kadın. Cristina (Scarlett Johansson) ise cinsel maceralara meraklı, zihni açık, özgür ruhlu bir kadın Kaderleri kesişen üç insan arasında doğan yasak aşk ilişkisi kaotik sonuçlar doğuracak. Vicky Cristina Barcelona, öyküsünün geçtiği kent olmaksızın düşünülemeyecek bir film olarak karşımıza çıkıyor. Woody Allen aşk ve sanatın sınır tanımazlığını enteresan bir hikaye ile hatırlatıyor.
Tracks
1977 yılında Robyn Davidson adında genç bir kadın, Batı Avusturalya’da Brisbane'den çölün ortasındaki Alice Springs'e gitmek ister. 24 yaşında bir genç kadın olan Robyn Davidson, bu yolu yürüyerek katetmeyi ailesine ve arkadaşlarına rağmen gerçekleştirmeye kararlı. Öncelikle yolculuğu için gerekli ekipmanı ve yiyeceği ayarlaması gerekiyor. Bir köpek ve dört deveyle çıkacağı 2700 km'lik yolculuk için her şeyini tamamlaması 2 yılı bulur. Vahşi hayvanlar ve susuzluk gibi faktörleri de barındıran bu uzun yürüyüşüne ona National Geographic fotoğrafçısı Rick Smolan da eşlik edecek. Büyük yolculuktan hemen önce tanışan ikilinin uzun bir yolu, doğayla ve birbirleriyle ilgili de keşfedecek pek çok şeyi var. Avustralyalı yazar Robyn Davidson’ın kendi anılarını yazdığı otobiyografik kitabından uyarlanan filmin yönetmenliğini John Curran üstlenirken, başrolde Mia Wasikowska yer alıyor.