Yeraltı ve Amerikan edebiyatının usta kalemleri arasında yer alan Bukowski’nin çok çalkantılı bir hayatı olduğunu da duymuşsundur. Bu çalkantalı hayatın sahibinin dünyaya son mesajı, mezar taşında yazıyor: Çabalama.
Kumar, içki, seks üçlemesiyle hayatını sürdüren Bukowski’nin çok derin bir hikayesi bulunuyor.
Çocuk yaştan beri çok zor zamanlar yaşayan Bukowski, hayatı boyunca mutsuz birisi oldu.
Tüm zorlukların ardında, bir tutkusu vardı: yazmak.
Şiirler, öyküler yazdı senelerce. Her genç yazar gibi, yazılarının dergilerde yayınlanması için girişimlerde bulunuyordu o da. İki yazısı dergide yayınlandı fakat geri kalan yazılarına hakaret dolu red mektupları geldi.
Yazmaya küsen Bukowski, ülser yüzünden ölümden döndükten sonra tekrar yazmaya başlar ve işte o büyük fırsat ayağına gelir. Bir yayınevi, Bukowski’ye ömür boyu çok düşük maaş ödeyerek kitaplarını basmayı teklif etti. Bunun hayatındaki ilk ve tek fırsat olduğunun farkında olan Bukowski, teklifi kabul ettiği mektupta şunları yazar:
“İki şansım var, ya bu postanede kalacağım ve delireceğim… ya da istifa edeceğim, yazarı oynayacağım ve açlıktan öleceğim. Açlıktan ölmeye karar verdim.”
Amerikan rüyasını tam anlamıyla yaşayan, hiçlikten yıldızlığa ulaşan ve bu yolda hayatı boyunca mücadele eden birisi neden bana çabalama desin? Bukowski, yazar oldu, milyonlar sattı, efsane oldu ama bir şey olamadı: mutlu. Yazdıklarını okuduğunda yaşadığı bunalımı, mutsuzluğu iliklerine kadar hissediyorsun. Onun başarısı hırsından kaynaklanmıyordu, mutsuzluğundan besleniyordu. Kendisini bu şekilde tanımıştı ve kendisini değiştirmeye çalışmadı.