Aztekler Tarihin En Gizemli Uygarlığı Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey!
Aztek üçlü ittifakı olarak da bilinen Aztek İmparatorluğu, orta Amerika’da hüküm süren şehir devletlerinin ittifakıyla kuruldu. Günümüzde inşa ettikleri tapınaklar ve astronomi merkeziyle herkesi kendine hayran bırakan bu imparatorluk, 1428 – 1521 yılları arasında hüküm sürdü.
Aztek mitolojisine göre, Meksika – Tenochtitlan’a yerleşen eski insanlar “Aztlan” adlı efsanevi bir ülkeden geliyordu. Modern Mezoamerika (Kolomb öncesi Orta Amerika’yı tanımlayan bir kavram) bilginlerine göre, Aztekler muhtemelen Kuzey Meksika’da göçebe bir kabile olarak ortaya çıkmıştı. Bu göçebe kabile 13. yüzyılın başlarında Mezoamerika’ya geldiler. Aztek halkı, ilk yerleşimlerini Texcoco Gölü sınırındaki bataklık bir arazinin üzerine kurmuştu. Çünkü bu bölgeyi Mezoamerika halklarından hiçbiri istemiyordu. Mısır, fasulye ve kabak gibi temel besinleri bataklıkta yetiştirmek imkansızdı. Neyse ki Aztekler oldukça çalışkan bir halktı.
Kısa bir sürede bataklığı kuruttular, üzerinde bitki yetiştirebilecekleri yapay adalar inşa ettiler. Böylece sadece 20 yıl içinde başkent Tenochtitlan’ın temelleri kurulmuş oldu. Aztekler tarım konusunda o kadar başarılıydı ki, kimsenin bataklık olduğu için yerleşmediği bir bölgeyi ticaret şehri haline getirdiler. Tipik bir Aztek mutfağında; mısır, patates, avokado, kabak ve hindi gibi gıdalar bulunmaktaydı. Bu gıdaları kendileri için üretmelerinin dışında Mezoamerika’daki çevre halklara gıda ürünü satıyorlardı. Bu sayede kısa bir süre sonra muhteşem başkentleri Tenochtitlan’da baskın güç olarak ortaya çıktılar. 15. yüzyıla gelindiğinde bölgedeki şehir devletlerinin tamamen kontrol altına alacak kadar güçlü bir organizasyon geliştirmişlerdi. Sonuç olarak; başarılı tarım sistemi ve güçlü askeri gelenekleri sayesinde, Aztekler önce devlet sonra da büyük bir imparatorluk kurmayı başardı.
Üçlü ittifak: Aztek İmparatorluğu
1428 yılında Azteklerin lideri Itzcoatl,bölgedeki güçlü rakipleri Tepanec’i yenmek için üçlü bir ittifak kurdu. Böylece Aztek halkı, Texcocans ve Tacubalılarla yaklaşık 100 yıl sürecek birlikteliğin ilk adımını atmıştı. Bu imparatorluk 16. yüzyılın başlarında fetih ya da ticaret yoluyla yaklaşık 500 küçük eyaleti ve 6 milyon insanı yönetmeye başladı. Sadece Tenochtitlan’ın 140.000’den fazla nüfusu vardı. Mezoamerika’nın en yoğun nüfuslu bu şehrini Pazar günleri 50.000 kişi daha ziyaret ediyordu. Tenochtitlan’da kurulan hareketli pazarlar, Aztek ekonomisine yön vermesinin yanı sıra uygarlığın entelektüel ve sosyal açıdan gelişmesini de sağladı. Şehir; ganimetlerle zenginleşen, pazarlarıyla sosyalleşen son derece hareketli bir yapıdaydı. Ancak bu şehirde çok sıkı bir kast sistemi vardı. En tepede soylular, altta serfler, hizmetliler ve köleler bulunuyordu.
Kanlı bir ritüel: İnsan kurban etmek
Aztek inancında diğer Maya dinlerinde olduğu gibi insan kurban etme ayinleri bulunurdu. Bu ritüel sadece Aztekler için değil tüm Mezoamerika halkı için geçerliydi. Azteklerde insan kurban etmenin mantığı, her şeyden önce hayatta kalma meselesiydi. Aztek kozmolojisine göre, güneş tanrısı Huitzilopochtli, karanlığa karşı sürekli savaş veriyordu ve karanlık kazanırsa dünya sona erecekti. Aztekler, güneşin gökyüzünde hareket etmesini sağlamak ve hayatlarını korumak için Huitzilopochtli’yi insan kalpleri ve kanıyla beslemek zorunda olduklarına inanmaktaydı. İnsan kurban etme, Aztekler için başka bir amaca daha hizmet ediyordu: korkutma ve sindirme. Savaş esirlerinin öldürülmesi ve kafataslarının sergilenmesi, imparatorluğun gücünü ve egemenliğini temsil ediyordu. Uzmanlar, insan kalıntıları üzerine yaptıkları DNA testleriyle, kurban edilenlerin büyük çoğunluğunun dışarıdan, yani düşman askerleri ya da köleler olduğunu düşünüyor.
Hayal etmesi zor olsa da esir alınan birçok asker, köle ve Aztek vatandaşı, kurban sunağına gönüllü olarak gittiler. Güneş tanrısı Huitzilopochtli’ye kalbini vermek muazzam bir onur olarak görülüyordu. Öte yandan dini bir ritüel dışında Azteklerin yamyamlık yaptığı da biliniyor. Kurbanın ceset parçaları şehrin asilzadelerine ve diğer seçkin üyelere hediye ediliyordu. On altıncı yüzyıl çizimleri, büyük kaplarda pişirilen vücut parçalarını tasvir ediyor ve arkeologlar, Aztek bölgesinde insan kalıntılarının kemiklerinde yamyamlığın izlerini kanıtlamış durumda.
İspanyol istilası ve Azteklerin çöküşü
Meksika topraklarını ziyaret eden ilk Avrupalı, 1517 yılında 100 kişiyle Mezoamerika’ya ayak basan Francisco Hernandez’di. Hernandez, geri döndüğünde Azteklerin zenginliği hakkında İspanyol vali Diego Velasques’e kapsamlı bir rapor verdi. Bu rapor İspanyolların Meksika’ya daha büyük bir gemi göndermesine neden oldu. Hernan Cortes komutasındaki yaklaşık 400 asker, 1519 yılında Tabasco kasabasına ayak bastı. Aztekler sayıca üstün olmasına rağmen silahları yetersiz olduğu için İspanyollara karşı başarı sağlayamadılar. İspanyolların bir diğer silahı; çiçek, kabakulak ve kızamıktı. Azteklerin, bu Avrupa hastalıklarına bağışıklığı yoktu. İspanyollar, Aztek halkına büyük bir hızla hastalık bulaştırıyordu. 1520 yılına geldiğinde sadece çiçek hastalığından Tenochtitlan’ın nüfusu 40 azalmıştı. Hastalıklardan ve savaştan sağ kurtulan Aztekler, yeni kolonyal yönetimle barışmak zorunda kaldılar. Fakat 1521 yılına gelindiğinde Cortes ve askerleri son ve öldürü bir darbeyle Tenochtitlan’ı yerle bir ettiler. Sadece iki sene içinde Aztek medeniyetinin üzerine Mexico City inşa edilmişti. Bu tarihten sonra Amerika, Avrupa’nın yeni merkezi haline geldi.
İspanyol fethinden sonra Aztek halkına ne oldu?
Aztekler muhteşem mimariye sahip harika şehirler kuran kendilerine ait dilleri ve gelenekleri olan bir medeniyetti. Peki bu medeniyet bir anda nasıl ortadan kayboldu? Tarihi kayıtlara göre savaş sırasında pek çok Aztekli ölmüştü. Ancak savaş sırasında hayatını kaybedenlerin sayısı binlerle ifade ediliyordu. Mezoamerika’da yaşayan milyonlarca insan bir anda nereye gitmişti? Bilim insanlarına göre Azteklerin kitlesel yok oluşunun sebebi salgın hastalıklardı. Arkeolojik çalışmalar sırasında yapılan DNA analizleri, tifo benzeri yüksek ateşe yol açan salgın bir hastalığın yaşandığını ortaya koyuyor. Uzmanlar bu hastalığa yol açan şeyin Paratyphi C olarak tanımlanan bir bakteri olduğunu belirtiyor. Tarihçiler, bu bakteriyi Avrupa’dan Aztek topraklarına gelen sömürgecilerin getirdiğini iddia ediyor. Avrupalılar pek çok hastalığa karşı bağışıklık geliştirmişlerdi. Aynı zamanda alternatif tıp yöntemleriyle hastalıkların önünü alabiliyorlardı. Ancak Aztekler daha önce böyle hastalıklarla karşılaşmamışlardı. Dolayısıyla nasıl önlem alacaklarını da bilmiyorlardı. Bu nedenle kısa bir süre içinde tarih sahnesinden silindiler. Bugün Aztek halkına ait kalıntılar Mezoamerika bölgesinde hala bulunabiliyor.