“Sinek küçüktür ama yinede mide bulandırır.” Sözüne aşina olduğumuz kadar görebiliyor muyuz acaba neyin, nelerin midelerimizi tahrip ettiğini..!
Her zaman teknoloji çok ilerledi diye bahsederiz ya kendisinden. Ama aslında bir o kadarda yanılırız. Çünkü her seferinde bir sonraki gelecek olan şeyler için bir ön taslak hazırlanır. Ve bu taslaklar özelliklede gençlerimizi hedef alan saldırılar olabilir… Bunlar dünyamızda kimi emekleme aşamasındayken kimide nara atacağı limanı bulmaya ramak kala oluşan simülatörler, siberuzaylar, mavi balinalar gibi siber savaşlar bombardımanına maruz kalan bir çember sarıyor etrafımızı. Çocukları ve gençleri teknofaşist yöntemlerle baza alan bu saldırılar aklımıza takılan soruları daha da arttırıyor, arttırması gerekirde…
Yine bir gün özel ders verdiğim zamanlardaki bir öğrencim gayet aklı başında, çevresine karşı düşünceli ve saygılı biriydi. Fakat derslerine çok önem vermesine rağmen tam olarak konsantre olamadığı ve hayata karşı olan sessiz tutumu gözümden kaçmamıştı. Hatta derslerine başlamadan önce gözlerini yaşlı olarak gördüğüm anlar bile oluyordu. Nedenini sorduğumda ise:
- Hocam, annem ve babamı biliyorsunuz sabah çıkıp akşam geliyorlar. E tablette de çok vakit geçirdiğim için elimden almışlardı.
- Peki, tablette neler yapıyordun? Gerçekten annen ve babanın dediği gibi sürekli mi vakit geçiriyordun?
- Yoo hocam sadece oyun oynuyordum. Sizinde gördüğünüz gibi hiçbir arkadaşım yok. Aslında varlar ama hepside yapmacık davranıyorlar. Siz şimdi diyeceksiniz ki annen baban haklı, her istediğini alıyorlar. Odamda da istediğim her şey var, var ama hocam bunlar benim korkmamı engellemiyor ki…
- Yok, hayır asla öyle düşünmedim. Ama merak ettiğim konu seni ne korkutuyor peki?
- Ya hocam evde kimse yok. Biliyor musunuz ben bir çıt sesi bile çıktığında elime bıçak alıp bütün her yeri öyle dolaşıyorum. Ama oyun oynadığım zamanlar ses duymuyorum, öyle bir korku olmuyor.
- Hımmm peki kitap okumaya ne dersin? Onlar bazen bir arkadaştan daha fedakâr olabiliyorlar…
Gel zaman git zaman bu öğrencim odasını bir kütüphaneye çevirdi. Ve artık korkmadığını sadece daha dikkatli olması gerektiğini kendisi büyük bir olgunlukla dile getiriyordu.
Ebeveynleriyle görüşme yaptığımda ise babanın:
“ Çok değişme oldu kızımda çok. Derslerindeki başarı oranıda yükseldi. Hem onu bırak daha olgun, daha sevecen ve en önemliside daha mutlu görüyorum.”
Diye görüşünü dile getirirken annenin ise:
“ Yok, ne alakası var canım? Hem yanımızda bilerek öyle kalın kitaplar okuyor. Ben bilmez miyim? Arkadaşlarına karşı hava atma peşinde o.”
Denildiğinde bazen yapılan yanlışların nedenini çokta uzakta aramamız gerektiğini, insanın düşmanının bile belki bilerek, belki bilmeyerek yapılan hatalar dolayısıyla en yakınından başladığının kanaatine varmıştım.
Önce kendimiz birtakım yanlışlıkları bahane ederek pireye kızıp, yorgan yakmayalım. Hatalarımızın üzerlerine süslü kılıflar geçirip; içi beni dışı seni yakan cinsten ahvallerle nutuk atmak istemiyorsak geminin rotasını önce kendimize doğru çevirip sonra ufka doğru yol almamız gerek.
Velhasıl-ı kelamın neticesi asrımızın nötr bombardımanına maruz kalmamak için bizlerin bir taraftan fincanın kulpunu dahi itina ile tutmaya çalışırken, diğer taraftan taşa çalan çocukların ömürlerini tüketmeyelim…